Efendimizden Kurban Sünnetleri…

Tüm dost ve takipçilerimin Kurban bayramını yürekten kutlarım.  Kurbanın kelime anlamı  yakınlaşma, yaklaşma yani Allah’a yakınlaşmadır. Bu manayı eğlenceye ve bol bol yemeye yakınlaşma olarak algılamayacağımız bir bayram diliyorum…  Hayırlı cumalar…

“Ey Allah’ın Resulü dediler, bayram günü kesilen şu kurban nedir?”

“Bu babanız İbrahim aleyhisselâm’ın sünnetidir” buyurdular Ashab: “Pekiyi, kurban kesmede bize ne gibi sevap var ey Allah ‘ın Resulü!” dediler

“Kurbanın her bir kılı için bir sevap” buyurdular Ashab tekrar: “(Kesilen kurban, koyun kuzu gibi) yünlü ise ey Allah’ın Resûlü (sevap nasıl olacak)?” diye sordular Aleyhissalâtü vesselam: “Yünün her bir kılı için de bir sevap var!” buyurdular.”

Hangi hayvan daha efdal?

Merak ediyoruz acaba hangi hayvanı kesmek daha efdal, deve mi, sığır mı, keçi mi, koyun mu? Cevabı bize Ebu Ümâme (radıyallahu anh) veriyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Kurbanlığın en hayırlısı (boynuzlu) koçtur.

Hangi hayvanlar  kesilmez!

 “Kurbanlıklarda körlüğü belli olan kör, hastalığı açıkça belli olan hasta, (yürümeye mâni olacak derecede) topallığı açık ola topal, iliği kurumuş zayıf hayvanın kurban edilmesi caiz değildir.

“Hz Ali (radıyallahu anh) de şunları ekliyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), (kurbanlık olarak keseceğimiz hayvanın) göz ve kulaklarına dikkat etmemizi, “Kulağı önden delinmişi veya arkadan delinmişi veya ortadan yarılmışı veya yuvarlak delinmişi kurban yapmayın” diye emretti.”

Bayram namazından evvel…

İbn-i Abbas (RA) Allah Resulunun(ASM) hem Ramazan bayramında hem de Kurban bayramında namazdan evvel gusletmeyi adet edindiğini söylüyor bize.

Namazdan evvel kurban kesenler:

Bazı kimseler kurbanlarını Bayram namazından evvel kesmişler Habib-i Zişan uyarıyor: “Namazdan önce kurban kesmiş olan (bilsin ki, kestiği kurban değildir, ailesine et takdim etmiştir), yeniden kessin!”(12)

Efendimizin bir adeti:

 Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Ramazan bayramı namazında bir şeyler yemeden çıkmaz Kurban bayramında ise, namazdan dönünceye kadar bir şey yemez

Kurbanlıklara merhamet konusunda Efendimiz buyuruyor ki:

 “Allah Teala her şeye güzellikle, iyilikle muamele edilmesini emreder Öldürdüğünüz zaman işkence etmeden öldürün Hayvanları kestiğinizde zahmet vermeden güzelce kesiniz Biriniz hayvanı boğazlayacağı zaman bıçağını iyice keskin etsin, hayvana kolaylık göstersin”

***İbn-i Abbas da diyor ki; “Bir adam koyunu yatırmış, bıçağını keskin ediyordu Resulullah ona “Hayvanı iki defa mı öldürmek istiyorsun? Bıçağını onu yatırmadan önce keskin etsen olmaz mıydı?” dedi.

*** Abdullah İbni Ömer anlatıyor: “Rasûlullah Aleyhissalâtü vesselâm bıçakların bilenmesini ve hayvanlara gösterilmemesini emretti ve şu tenbihte bulundu: “Biriniz hayvan boğazlayınca boğazlamayı hızlı yapsın.”

*** Ebu Said el-Hudrî radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah Aleyhissalâtü vesselâm’a koyunu kulağından tutarak yeden bir adam uğradı Aleyhissalâtü vesselâm hemen müdahale ederek: ‘Hayvanın kulağını bırak da boynunun kenarından tut!’ buyurdular.”

Limon Pelteli Pey Kek

Pey kek yapmaya uzunca bir ara verdim hayret! Hayret diyorum çünkü arkadaşlarım bile “Yine mi?” demeye başlamıştı.:) Daha dikkatli yemeye de başlayınca, baktım yaptığımın yarısın iki gün içinde kendim yiyorum, ara vermenin en doğrusu olacağını düşündüm.
Limon peltesi çoğu tatlıya yakışıyor bence ve bunun alanını daha da genişletmeyi düşünüyorum. Bakalım, limonlu pelteyi uygulama sınırını nerelere kadar zorlayacağım. Bir gün limon peltesi dolgulu içli köfte filan dener miyim ki?:)) 

 

Malzemeler:

  1. 1 yumurta
  2. 2 kaşık tereyağı
  3. 2 kaşık şeker
  4. 1 paket vanilya
  5. Yeterince un

Dolgusu için:

  1. 500 gr. quark (bulunduğunuz ülkeye göre kullanılan krem peynir vs.)
  2. 150 gr. yoğurt
  3. 1 kutu sahne 200 gr. lık (krema)
  4. Yarım bardak süt
  5. 1 paket toz puding veya Käsekuchenhilfe Hic biri yoksa 2 kaşık nişasta
  6. 3 yumurta
  7. 1 bardak şeker
  8. 1 vanilya

Peltesi için:

  1. 2 bardak su
  2. 1 bardak limon suyu
  3. 2 kaşık nişasta
  4. 2 paket vanilya
  5. 4 kaşık şeker

Yapılışı:

  1. Her zaman yaptığım pey kek hamurunu hazırlayın kalıba normalinden daha yüksek olacak şekilde – en üste peltenin de payını düşünerek – yaydım. Bu ayrıntıya dikkat edin. (Dolgu malzemesini hamurun üzerine döktüğümde, hamur malzemeden 1 cm. daha yüksekti.)
  2. Yumurtaların beyazıyla sarısı ayrılıp, beyazı bir miktar şekerle kar olana kadar çırpılır.
  3. Yumurta sarısı, yoğurt, süt, quark, vanilya, geriye kalan şeker, sahne mikserle iyice çırpılır.
  4. Puding eklenip çırpmaya devam edilir.
  5. Yumurta akları ilave edilip yavaş yavaş malzemeler bir birine karıştırılır.
  6. Kalıptaki hamurun üzerine dökülüp,170° de 1 saat pişirilir, fırın ısısı 150° ye düşürülüp 10-15 dak. daha fırında tutulur.
  7. Pelte malzemelerini karıştırıp sürekli karıştırarak pişirin ve ılıması için bir kenara koyun.
  8. Fırından çıkan sıcak pey kekin üzerine ılınan -sıcak olması da sorun olmaz- pelteyi dökün.

Bundan sonrası buzdolabında bekletmek ve afiyetle yemekten ibaret.

Lor Peyniri Nasıl Yapılır?

Süt ürünleriyle ilgili araştırma ve geliştirmelerim hala devam ediyor. Yakın bir arkadaşımın hayali mandıra açmaktı ama sanırım bu gidişle bu işe ben gireceğim.:))

Duyduğum yeni şeyleri deniyorum. Bir zaman önce İzmir’li yaşlı bir komşum peynir altı suyunu ne yaptığımı sormuştu. Elbette kullanmak için alanları vardı ama kilolarca peynir altı suyuyla 4,5 kişilik bir aile ne yapabilirdi ki? Hemen oracıkta bir zamanlar köyde nasıl lor yaptıklarını anlattı. Duru ve içinde kalıntı adına pek de bir şey görünmeyen sudan nasıl lor çıkar inanamamıştım ama yapınca çok şaşırdım.

Resimde gördüğünüz yaklaşık 4,5 lt. Peynir altı suyundan elde ettiğim lop peyniri. Benim için çok ilginç bir tecrübeydi. Süt dünyası çook güzel. Yok yok  mandıra işine girmeli ve yanına da tabelasında  ”Lavantin’ in Antep Yemekleri”  yazan bir… 

Bazen gerçekleşmeyeceğini bilerek de hayal kurulabilir değil mi? Laf aramızda geçenlerde ilk kez süt almak için bir çiftliğe gittik. Çocukken köylerde gördüğüm inekler hariç ineklere hiç bu kadar yakın- aramızdaki mesafe iki metreyi geçemez, möö dese orada ödüm kopar herhalde – olmamıştım. Üstelik benim kabuslarımda beni inekler, atlar kovalar hatta bazen onlara boynuzlu koçlarda eşlik eder, o kadar da korkarım.:))) Ama sıcacık sütün köpük köpük kovalara doluşu gerçekten harika bir duygu!  Sütü üreticiden alma imkanınız varsa şansılısınız demektir. Mutlaka ama mutlaka tavsiye ederim. Möö sesinden ve inekten  korkuyorsanız mesafenizi korumayı unutmayın.:))))

  Yapılışı:

  • Önce bir çiftlik bulup 5-10 lt. süt alın.
  • Bu sütün 5 lt. sine ılıkken1 çay kaşığı bitkisel peynir mayası katıp karıştırın. Devamı için buraya bakın.
  • Yaptığınız peynirin suyunu bir tencereye boşaltın ocağın üzerine koyup altını açın.
  • Peynir altı suyunu bir süre kaynatın, beyaz taneler suyun üzerin doğru çıkıyor veya altında da olabilirler, amaç onları sudan ayırtmak.
  • Ocağın altını kapatıp suyun içindeki taneciklerinin işice toplanması için ılıyana kadar bekletin.
  • Sonra bir mutfak bezi yardımıyla süzün.
  • Süzdüğünüz malzemeyi daha kuru resimdeki gibi olmasını isterseniz istediğiniz bir kabın içine başka bir bez açın ve süzeği bu kaba koyun.
  • Bezin uçlarıyla süzmenin üzerini de kapatıp biraz bastırın ki bez lorun bünyesindeki suyu iyice emebilsin.
  • Bu şekilde buzdolabına koyun ve bir gün bekletip kullanın.
  • Şekil vermeden öce tuzlayabilir yada tatlandıracak krema benzeri bir ek malzemeyle karıştırabilirsiniz. Krema koyarsanız şekil vermeye gerek kalmaz onu da unutmayın.

Teferruatlı anlattım ki bilmeyenlerin bu ayrıntılara ihtiyacı olacaktır. Yoksa zor ve uğraştırıcı bir iş değil.

Afiyet olsun…

Hindistan Cevizli Kurabiye Nam-ı Diğer Coco Star Kurabiye

 Cümle blog alemi bu nefis kurabiyelerden yapınca doğal olarak benim gibi hindistancevizi sevenlerin dikkatini de çekmiş oluyor. Aslında dikkatimi çekeli epey oldu ama taslak olarak bekliyordu.

Hakkında uzun cümleler kurmaya gerek yok bence. Ana malzemenin kakaolu kurabiye hamuru ve hindistan cevizi olması insana ‘”Her şey orta da.” dedirtiyor.  Siz ne dersiniz  her şey apaçık orta da değil mi?:))

 

Hamurunun malzemeleri:

  • 2 yumurta ama birinin akı dolguya konacak
  • 100 gr. tereyağı
  • 1,5 çay bardağı pudra şekeri
  • 1/2 çay bardağı acı kakao
  • 1/2 paket kabartma tozu
  • 1 vanilya
  • Aldığı kadar un
  • Üzerini süslemek içim çikolatalı glazür

Dolgu malzemeleri:

  • 1 bardak+2 kaşık hindistancevizi
  • 1 bardak +2 kaşık pudra şekeri
  • 1 yumurta akı ( Hamur malzemesinden alınan…)

Yapılışı:

  • Hamur için malzemeleri karıştırıp yumuşak bir hamur yoğurun.
  • Dolgu malzemelerini de karıştırıp hazırlayın.
  • Hamurdan küçük parçalar koparıp elinizle -küçük resimdeki gibi şekil verin.
  • Hazırladığınız hamurun çukuruna kafi miktarda dolgu malzemesinden koyun ve uçlarını orta da birleştirerek güzelce kapatın.
  • Kapatılan yeri alta gelecek şekilde tepsiye dizin ve 180° de pişirin.
  • Kurabiyeler tamamen soğuyunca glazürle süsleyin. ( Bu tamamen görüntü içindir olmasa da olur.)

Cuma Yazıları – Eski Ailemiz, Yeni Ailemiz…

  Mübarek  zilhicce ayının bu ilk cumasının tüm dostlara hayır ve bereket getirmesini dilerim. Bu ay yapılacak her ibadet sair günler den çok çok faziletlidir.  Zilhicce ayın da yapılacak ameller için burayı  ziyaret edebilirsiniz.

Eski aile yapımızda, her evlenenin ev açması gibi bir sorun yoktu, ama yeni aile yapımızda var… Daha kız isteme safhasında dayatılıyor bu konu: “Kızımız ayrı oturacak”…

Böylece evlilik Peygamberimizin tavsiyesinin tam tersi istikamette zorlaştırılıyor.

“Ev alınacak (ya da kiralanacak), dayayıp döşenecek, perdeler şöyle, halılar böyle, mobilyalar filanınki gibi gösterişli olacak!”

Hiçbir şey ihtiyaca göre seçilmiyor, her şey “gösteriş” tutkumuza ayarlı! Maksat “Filanın kızına ne masraflar yaptılar” densin.

Yeni bir ev açmak, beyaz eşya almak, dayayıp döşemek dünya para… Dün de söylediğim gibi, bu parayla bir aile hiç çalışmadan birkaç yıl rahat rahat geçinebilir. Borç harç denkleştiriliyor, çaresi yok. Denkleştirilirken de aile tükeniyor. (Bazı bölgelerimizde bir de “başlık parası” belası var ki, akıl-mantık kitabına sığdırmak mümkün değil).

Gerçekten de eskiden böyle bir sorunumuz yoktu. Evlenen çiftler anne babalarıyla oturur, onların deneyimlerinden yararlanarak yeni durumlarına alışırlardı. Anne babanın nezaretinde “annelik”, “babalık” öğrenirlerdi.

Evlâtları tarafından terk edilen yaşlı ana babalar, ahir ömürlerinde “namerde muhtaç” hale geliyorlar. Kendilerini itilmiş, atılmış, terk edilmiş hissediyorlar. Tabiatıyla da mutsuz oluyorlar.

Durum gençler açısından da kötü aslına bakarsanız. Eskiden yeni aileler, ailedeki yaşlıların gözetimi altında kurulurdu. Deneyimsiz gençlerin zaman zaman geçirdiği sarsıntılar aile büyüklerinin sevecen müdahaleleriyle boşanmaya varmadan onarılırdı.

Şimdiki evlerde yaşlılar yok. İki tecrübesiz gencin oluşturduğu aile kurumu, ilk duygusal kavgada dağılabiliyor. Yani yaşlılarla aynı evi paylaşmak avantajlıdır… Bu avantajları şöyle sıralayabiliriz…

1. Genç evliler için ev arama zahmeti ortadan kalkar… Aileler bir sürü eşyaya para harcama derdinden kurtulurlar. (Eşyaya verilecek para daha önemli işlerde değerlendirilir).

2. Kurulu bir düzen olduğu için, gençler, yeni düzen kurmaya vakit ayırmazlar. (Dolayısıyla daha ilk günlerde yıpranmaz, yorulmazlar. Tabii bunlardan kaynaklanacak kavgalara da girmezler).

3. Gelin hanım kocasının sevdiği yemekleri bizzat kaynanasından öğrenme imkânı bulur. Annesinin oğluna nasıl davrandığını gözlemler ve zaman içinde bunları uygulayarak kocasını kendisine bağlar.

4. Yemek ve temizlik gibi önemli iki büyük derdi olmayacağından, kocasıyla rahat rahat gezmelere çıkabilir. Eve ayıracağı zamanı kocasına, (sonra da) çocuklarına ayırabilir.

5. Anne-baba kanalıyla da eve para girdiğinden (emeklilik vesaire), yeni evliler geçim sıkıntısı çekmezler.

6. İşten atılma korkusu hayatlarını cehenneme çevirmediğinden, mutlu olma ihtimalleri artar.

7. Aileye kaynana ve/veya kayın peder kanalıyla da para girdiği için, gelin hanım çalışmak zorunda kalmaz. Damat bey, aynı gerekçeden dolayı ikinci bir işte çalışmayacağından vaktinden önce çökmez. Tüm vakitlerini birbirlerine hasrederler.

8. Damat zaman zaman iş icabı geceleri de çalışacak yahut seyahatlere çıkacaktır. Bu durumda, evde anne-baba yoksa, gelin hanım yapayalnız kalır. Özellikle evliliğinin ilk yıllarında, alışmadığı bir muhitte, hatta kentte yaşadığı için yalnız kalmaktan ölesiye korkabilir. Korkusu sinirlerini bozacağından, başka biçimde eşine yansıtabilir. Böylece yeni ailenin ilk kavgaları başlayabilir.

9. Çocuklarıyla aynı evde oturan anne babalar, mutlu olurlar. Onların mutluluğu genç evlileri etkileyeceğinden tüm ailede mutluluk havası eser.

10. Hamilelik döneminde, deneyimli bir insanın ailede varlığı, ilk çocuğuna hamile olan genç bir gelin için büyük güvencedir. Eğer ailede tecrübeli biri yoksa, geçici süreler için yine annelerden yardım istenecek, böylece iki taraf da mecburen alışmadıkları ortamı paylaşacak ve büyük ihtimalle huzursuz olacaklardır. Bu da zaten stres içinde olan hamile gelini daha büyük bir strese sürükler.

11. Çocuklar, büyüme çağında, yalnız anne-babaya değil, dede ve nineye de muhtaçtır. Pek çok hayat dersini onlardan alırlar. Dede ile nine kavramı belli yaşlardaki çocuklar için bir sığınaktır. Annenin yersiz öfkelerinden ve zaman zaman şiddete varan çıkışlarından kaçan çocuk, dedesine yahut ninesine sığınır. Her biri hayattan alınma masalları, kıssaları, hikâyeleri ve hatıraları onlardan dinler. Hatta çocuklar, çıkarsız sevmeyi, yaşlı yakınlarını severek öğrenirler.

12. Anne-babaya sevgi, saygı; anne-babayı koruma, kollama, gözetme ve mutlu etme, zaten Allah’ın emri, Peygamber’in kavlidir. Bu itibarla ibadettir.

Demek oluyor ki, yaşlı anne ve babalarımızın yüreği cennetin kapısıdır. Onların yüreğine girmek demek, cennette gitmek demektir.

Yazının tamamını Yavuz Bahadıroğlu köşesinden okuyabilirsiniz.

Hindistancevizli Makaron (Macaron)

Makaron olayına serbest yaptığım dalıştan sonra ”Makaron tarihine bir imza da ben den olsun.” demiştim ama sağ olsun  Zinnur’un hatırlatması üzerine bunu  ben den daha önce bunu düşünüp uygulayanın Işıl  olduğunu gördüm. 

Olur mu olmaz mı derken denemiştim ve gayet güzle oldu. Böylelikle her türlü ceviz, fındık, fıstık benzerlerinin makaron yapımın da kullanılacağını da anlamış oldum.

Hindistancevizini öğütmek biraz zor olsa da zaten makaronun kolay olduğunu ben den başka iddia eden de yok.:)) Yani makaron yapmak isteyen – ben kabul etmesem de – zorluğunu göze alıyor zaten. Ayrıca bakın ne kadar havalı görünüyorlar.:) “Ben yaptımmm, sen çatla!” demek için değmez mi dersiniz? :) )))

Daha önce yaptığım çikolatalı makaron la aynı tarif, hindistancevizi eklemem hariç.

Bild 1593

Malzemeler:

  •  70 gr.  robottan geçirilmiş hindistancevizi
  • 115 gr. pudra şekeri  
  • 2 yumurta beyazı
  • 5 kaşık şeker
  • Bir fiske tuz

Dolgusu:

  • 60 gr. çikolata
  • 40 gr. tereyağı
  • 1/2 bardak sıvı krema

Yapılışı:

  • Hindistancevizini mutfak robotuna koyun ve iyice incelene kadar çekin. Bu işlem biraz zor oluyor ama gayretle başarılamayacak kadar değil.
  • Yumurta akları mikserin hızlı ayarıyla çırpılır.
  • Köpük görüntüsünü alana kadar çırpmaya devam edilir ve yavaş yavaş şeker eklenmeye başlanır.
  • Beş kaşık şeker her seferinde birer kaşık olmak üzere yedire yedire yumurta aklarına katılır ve çok sert bir kıvama ulasana kadar çırpılır.
  • Bu aşama da normal beze hazırlandığı gibi orta sertlikte bir köpük oluşunca çırpmayı kesmeyin. Yeterince sertleşti sanarak bu hatayı yaptım ve  sonuç hoş değildi. Çırpmaya devam ederek daha sert bir köpük oluşmasını sağlayın. Ben süre vermeyeceğim çünkü belli bir süreye sadık kalmadım. İlk yapışınız da olması gereken kıvamı anlamak için Zinnur’un verdiği süre olan 2 dakikayı ortalama olarak kullanabilirsiniz.
  • Hindistan cevizini ve pudra şekerini karıştırıp hindistancevizinin biraz daha öğütülmesi için beraberce biraz daha çekin. (Aslında şart olmayan bir işlem ama hindistancevizinin hatırına bunu yapın.)
  • Yumurta akları, toz karışıma yavaş yavaş iyice birbirine karışana kadar yedirilir.
  • Hazırlanan karışım sıkma torbasıyla kağıt serilmiş tepsiye bir eu ( ya da 1 ytl.) büyüklüğünde sıkılır ve tepsiyi birkaç kez tezgahınıza vurarak içlerindeki hava kabarcıklarının çıkmasını sağlanır. Eğer üzerileri pürüzsüz bir hal almadıysa elinizi hafifçe ıslatıp sıkmadan kaynaklanan tepecikleri düzeltin.
  • Bu arada kremasını hazırlamak için sıvı kremayı kaynama noktasına getirin ve ocaktan alıp çikolatayı ekleyin.
  • İlk sıcaklığı çıkınca tereyağını katın ve iyice pürüzsüz bir hal alana kadar çırpın.
  • Tepsiyi el değmeyen bir yere kaldırarak makaronların kabuk tutmasını bekleyin. Ben size küçük bir sır vereyim: Ben saç kurutma makinamın soğuk ayarında yaklaşık yarım metre uzaktan elimle kontrol ederek kabuk tutmasını kolaylaştırdım. Dikkat edin sadece esinti gibi olsun hızlı üfürerek şekillerini bozmayın. Üzrelerine dokunduğunuzda elinize yapışmayacak bir kıvamda olmalı.
  • Önceden ısınmış 175° deki fırında 10- 12 dakika pişirin. Ama bu süreyi sakın aşmayın.
  • Tamamen soğuyan makaron kurabiyelerinizi şekil ve büyüklüklerine göre eşleştirin ve hazırladığınız kremadan 1 tatlı kaşığı kadar birinin üzerine koyun ve diğer kurabiyeyi üzerine kapatın.
  • En az 4-5  saat buzdolabında ağzı kapalı bir kutu içinde bekletin ve ondan sonra tüketin

Cuma Yazıları – Abdest ve Domuz Gribi

Tüm dostlara hayırlı cumalar dileyerek, sizi çarpıcı bir yazıyla baş başa bırakıyorum… Lütfen tamamını okuyun!

Abdest alırken ellerinizi kaç kez yıkadığınızı hiç düşündünüz mü? Reklamların etkisiyle olsa gerek, ilk defa abdest alırken ellerimizi ne kadar yıkadığımızı saydım. İsterseniz siz de sayın! Domuz gribine karşı elleri daha sık yıkama tedbiri, bana “Abdest üstüne abdest almak, nur üstüne nur gibidir!” hadisini hatırlattı. Rahmetli Dr. Haluk NURBAKİ Hocanın, “Namazın Sırları” adlı kitabında, abdestin insan sağlığına faydaları ile ilgili tespitleri çok çarpıcı. Bu tespitleri, hatırlamak ve hatırlatmakta fayda var.

Abdestin Dolaşım Sistemine Verdiği Sağlık Nimetleri:

Özellikle ağız, burun ve boynun iki yanının ile teması, kafa kaidesinin etki ile beyin dolaşımını zenginleştirir.

Bu sayede kalp ve dolaşım basıncı rahatlayacak. Bu sayede beyin ve sinir sistemi tüm uyuşukluklarından kurtulacaktır. Bugün sinir yorgunluklarının tek doğal ilacı olarak da gusül tarzında genel yıkanma en sağlıklı tedavi usulüdür.

Abdestin Korunma Sistemine Verdiği Sağlık Nîmetleri:

Korunma sistemimiz (mikroplara ve kansere karşı) bildiğimiz dolaşım sisteminden farklı; daha ince damar şebekesinden kurulu ayrı bir yapıya sahiptir. Bu sistem beyaz kan sistemi, ya da tıp ismi ile lenf sistemidir. Bu sistemin sağlıklı işlemesi de dolaşım sistemi kadar önemlidir. Üstelik lenf (beyaz kan) damarları kan damarlarından on defa daha incedir. Üşüttüğümüz zaman bir organda meydana gelen lenf damarı büzüşmeleri pek çok mikroplu hastalığın nedenidir (anjin, zâtürre, zâtülcenb vs.).

İşte abdest bu sistem için akıl almaz bir nîmettir. Onun kıldan ince damarlarını da esnek tutar. Hele bu sistemin özel merkezleri olan burun arkası ve boğazın sık sık yıkanması (gusül), korunma sistemimize yeniden güç ve hareketlenme kazandırır. Abdest ve guslün lenf sistemine kazandırdığı uyarı, tüm hastalıklar, hatta kanser gibi konularda fevkalâde ciddi yarar sağlar.

Abdestin Vücudun Statik Elektriğini Giderici Etkisi:

Tüm hücreler çevresinde belli bir statik elektrik vardır. Ancak vücudun tümü bu statik elektriğin olumlu dengesi içindedir. Bunu his dahi etmeyiz. Ne var ki, gerek havada artan iyonlar, gerek özellikle çağımızda bir mesele olan plastik giysiler, vücudun dış yüzünde elektron artmasına neden olur. Bu olay dıştan içe doğru bizi etkilemektedir. Özellikle sinir sistemi üzerinde ciddi rahatsızlıklar yaratır. Bir önemli etki de deri üzerindedir. Bahis konusu olan elektron artışı deri altındaki çok minik kasları yorar ve onların vaktinden önce esnekliklerinin kaybolmasına neden olur ki; bu sonuç yüzde kırışmaların baş nedenidir. Vücut kırışma ve sarkmaları da bu statik elektrikle yakından ilgilidir.

 Vücudun statik elektriğinin aşırısını dışarı atmanın iki yolu vardır. Ya çıplak el ve ayakla toprağı elleyerek bir nevi toprak hattı yapmak. Ya da su ile yıkanarak bu elektronları dışarı aktarmak.

Size daha ilginç bir açıklama yapacağım. Abdest almada bu amaca özellikle dikkat edilmiştir. Bakın nasıl:

1) Su olmadığı zaman yapılan teyemmüm de tam bir elektron boşalmasıdır.

2) Durgun su, güneşte ısınmış su ve kullanılmış su ile abdest olmaz. Bunun bilimsel hikmeti: Bu tarz sular iyonizosyonunu kaybettiğinden, elektron boşaltma kabiliyetini yitirir.

3) Baş mesh edilmesi saçlardaki elektronları atmaktadır. Şu halde abdest, elektronları en tabii yoldan boşaltarak:

Yüze ve genelde derimize zindelik, güzellik verir. Çocukluğundan beri abdest alan nur yüzlü nineler bu sırra ermiştir. Sinirsel gerginliklerimizi, eklem ağrılarımızı yok eden ilâhi bir reçetedir.

Mikroplara karşı abdest silahı!

Hasta olan çocuk, ilaç kullanmak veya iğne vurulmak istemeyince, yavrusunu çok seven anne baba ne yapar? “Çocuğum istemiyorsa içmesin!” diyen bir annenin evladına sevgisini herkes sorgular. “İçmek istesen de istemesen de bu ilacı içecek, bu iğneyi vurulacaksın!” der anne. Çünkü evladının daha büyük acı çekmesini, daha kötü hastalıklara yakalanmasını istemez.

Abdest almanın faydalarını tekrar okuyunca, “Allah’ım, sen bizi ne kadar çok seviyorsun öyle. Bizi her türlü hastalıktan, mikroptan korumak için abdest ve namazı emretmen, bize olan sevginin en güzel ispatlarından birisi” diye düşündüm.   

“Abdest Müminin silahıdır!” hadisi üzerine, yukarıda ki bilgiler doğrultusunda tekrar düşünmek gerek. Bulaşıcı mikroplara, salgın hastalıklara karşı insanı en iyi koruyacak silah, sık sık abdest almak olamaz mı?

Abdest almak, sadece manevi bir kalkan değil, aynı zamanda maddi bir kalkandır. Abdest almak, bulaşıcı mikroplara karşı insanı koruyan en etkili “aşı”lardan birisidir.

“Domuzdan post, gavurdan dost olmaz!” atasözü, içimize o kadar çok işlemiş ki, birçoğumuz batıdan gelen ilaçlara şüpheyle bakıyoruz. Domuz gribine karşı kullanılacak olan aşıların, sağlığa etkisiyle ilgili bir yorum yapacak değilim. Ancak biz, hem kendimize hem çevremize abdest aşısını daha iyi anlatabilmeliyiz.

Bizde Avrupa’ya abdest aşısı mı göndersek?

Sait ÇAMLICA Eğitimci – Yazar

Konya Gevreği

 

Gevrek Konya’da ara öğünlerde çayın yanında yeniyor. Adı gibi gerçekten gevrek ve kıtır kıtır. Üstelik evde bulunan malzemelerle zahmetsizce yapılabilecek türden ve  mis gibi tereyağ kokusuyla alışkanlık yapabilir.

Alışkanlık yapacağı konusun da oldukça ciddiyim. Biz  de özellikle kış gelince Antep’in kahgesi ve Konya’nın gevreği can kurtaran gibi olur. Atıştırmak için elimiz sıkça kurabiye kutusuna gider.

Özellikle çaya batırarak tadı çıkıyor. Çayın tekrar içilecek halini bırakmasa da gevreği çaya batırdığınızda alacağınız tat hem buna değer hem o tadı başka bir şekilde alamasınız ben den söylemesi.

Bild 168

MALZEMELER:

  • 500 g un
  • 100 g tereyağ
  • su, tuz, maya

YAPILIŞI:

  • Bütün malzemeler yoğurulup hamur yapılır ve mayalandırılır.
  • Mayalanan hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparılıp uzun çubuklar yapılır ve fırın kağıdı serilmiş tepsiye dizilir.
  • Tepside tekrar mayalandırılıp, 175° de kızartılır.
  • Kızardıktan sonra fırın ısısı 100° ye düşürülüp tamamen kuruması sağlanır.(Bu bir kaç saati bulabilir.)

Yunan Zeytini ve Bulgar Ekmeği

 Geçenlerde görümcem mutfakla sıkı dostluğumu bildiğinden bana bir zeytin tattırdı ve nasıl bulduğumu sordu. Daha önce yediğim zeytinler den daha lezztli bir terbiyesi vardı. Bu tür meze benzeri ürünler satan bir Yunanlı’dan aldığını ve çok az bir miktara epey bir fiyat ödediğini anlattı. ‘Komşu komşu’ diye  sohbet eden dükkan sahibinin doğal olarak zeytin terbiyesinin tarifini vermediğini ve benim bilip bilmediğimi soruyordu. Bir iki tattıktan sonra internetten epey araştırdım ama bir sonuç alamadım. Ama bununla yetinmek lavantine yakışmaz elbet.:) Zeytinin tekrar tekrar tadına baktım, ,iceledem, kokladım ve hemen harekete geçtim. Hazırladığımı görümceme tattırdığımda aynı terbiyeyi yapmayı becerdiğimi anladım.:)

Öyle ahım şahım bir malzemesi yok tek farkı  anladığım kadar içine tadlandırıcı konmuş olması. Tadlandırıcının tadını çok iyi ayırt edebildiğimi düşünüyorum. Tadlandırıcı zeytin için en son düşüneceğim malzeem olsa da mutfak da asla dememek lazım bir kez daha gördüm.

Bulgar ekmeği görüntü olarak ekmeğe hiç benzemiyor,  zaten tadı da ekmek gibi değil.  Açma benzeri mis  kokolu bir hamuru işi.

Benim yaptığım gibi ister Yunanlı eşlik etsin yanına isterseniz tam bir Türk… Arkadaşlığa açık, güzel görüntülü   hoş bir tarif kendileri.:)

Zor elde ede edilen Yunan usulü zeytin tarifini ve Bulgar ekmeğini   lavantin wordpress gururla sunar: :)))

Bild 1979

Bild 1911

Bild 1873i

 Bulgar Ekmeği:

  • 200 gr. ılık süt
  • 1 büyük yemek kaşığı tepeleme tereyağ
  • 2 yumurta
  • 1 çaykaşığı tozşeker 1 tatlı kaşığı tuz
  • Yarım yaş maya
  • 500 gr un
  • Katlara sürmek için yumuşak tereyağı

Yapılışı:

  • Süt, tereyağı, birbütün  yumurta ve ikınci yumurtanın yanlız beyazı, – sarısı üzerine sürülecek – maya, şeker,  tuz ve un  karıştırılarak hamur yoğurulurulup mayalanmaya bırakılır.
  • Mayalanan hamur dört bezeye bölünür.
  • Her parca tekrar dörde bölünerek 16 adet kücük beze elde edilir.
  • Dört tane beze teker teker tabak büyüklügünde açılarak yumuşak tereyğı sürülür ve üst üste konularak sıkıca sarılır. ( Tereyağı ne çok fazla olacak ne de sürülmeyecek kadar az olacak.)
  • Diğer bezeler de dörtlü guruplar olarak ayni işleme tabi tutulur.
  • Ortam sıcaksa bezeleri 15 dak. kadar buzdolabında bekletin.
  • Hazırladığınız sarmaları 4-5  üçgen parçaya kesin.
  • Ortaboy bir tepsiyi yaglayın.
  • Sarmadan kestiğiniz parçaların uc kısımlsrını tepsinin ortasına  kesilen tarafları tepsiye temas edecek şekilde  resimde oldugu gibi dizin.
  • Kalan üçgenleri tepsinin bos yerlerine dizip yumurta sarısı sürün.
  • Bir süre tepside ikincimayalnma için bekletin ve 200 de kızarana kadar pişirin.

 Yunan Usulü Zeytin Terbiyesi:

  • Yarım çaykaşığı monosodyumgulotomat ( Sagliga zarali oldugu söyleniyor ama ben zeytinden aldigim tadin ona ait oldugundan eminim.)
  • 1 diş sarımsak
  • Bir iki yaprak maydanoz
  • 300 gr. çekirdeksiz yeşil zeytin
  • 2 kaşık zeytinyağı
  • 1 kaşık sirke

Maydanozu ve sarımsağı ister robot isterseniz tahda üzerinde  bulgur inceliğine gelene kadar bıçakla kıyın. Bu önemli bir ayrıntı, mutlaka çok çok küçük olmalı aldığımız öyle görünüyordu çünkü.

Diğer malzemelerle sarımsaklı maydonozu karıştırıp ister hemen isterseniz bir kaç gün sonra tüketin.

Yanlış anlaşımlasın bu tarifin aslına uyup uymadığını bilmiyorum, ben dilime gelen tatların ışığında hareket ettim.

 Afiyet olsun…

Lavantin'den Tahıllı Tarhana

Ben öyle anadan  nineden tarhana bilen biri değilim en başta onu yazayım. Hatta bu tür tarhanayı Almanya da tanıdım. Ama mutfak kurdu insanın içine düşmeye görsün mutlaka tarifler kurcalanıp ekleme ve çıkartmalarla yeni denemeler yapar insan. (Mutfak kurdu tabiri bana aittir kullanandan telif isterim ona göre.:))

Tarhanayı ilk denemeye karar verdiğimde neden belirli malzemelerle sınırlı olduğunu düşünmüştüm ve konabilecek uygun malzemeleri düşünmeye başlamıştım. Sonuç olarak benim tahıllı tarhana dediğim bur tarhana tarifi çıktı ortaya. Tarhana yapımına aşina  arkadaşlarım normal tarhana dan çok daha lezzetli olduğunu söylüyorlar. Benim damak tadım bu konuda uzman olmadığından onların fikirleri benim için belirleyici oldu. Ve tarhanayı hep böyle yapmaya başladım.

Klasik tarhanalardan daha çeşnili bir tat arayanlar için buyurun tarifi:

untitled

Malzemeler:

  • 2 kırmızı biber,
  • 3 domates,
  • 2 kuru soğan,
  • 1 patates,
  • 5 diş sarımsak
  • 1 avuç kuru fasulye, 1 avuç nohut, 1 avuç kırmızı mercimek, 1 avuç yeşil mercimek, 1 avuç bulgur, 1 avuç pirinç, 1 avuç yarma, 1 avuç irmik
  • 1 demet maydanoz, 1 demet dereotu, 1 demet taze nane, 1 demet kereviz sapı
  • 1 kase yoğurt
  • 1 yemek kaşığı biber salçası
  • 1 çay kaşığı maya
  • Aldığı kadar un
  • 2 yemek kaşığı tuz

Hazırlanışı:

  • Bir gece önceden nohut, fasulye ve yarmayı suya ıslayın.
  • Ertesi gün ıslanan malzeme, kırmızı ve yeşil mercimek, bulgur, pirinç karıştırılıp üzerini biraz geçecek kadar su koyarak düdüklü tencere de haşlayın.
  • Malzemeler haşlanırken yeşillik ve sebzeleri doğrayıp robottan geçirin.
  • Haşlanan malzemenin suyunu süzün ve yeşillik ve sebzelerle karıştırın.

111111

  • Bütün malzemeyi yeterli miktarlarda robota koyup hep bereber bir kez daha çekin.

100_6002

  • Un konmadan önce böylesi iştah açıcı görünüyor.
  • Un hariç bütün malzemeleri karıştırıp  gerektikçe un ilavesiyle ele yapışmayan bir hamur yoğurun.

100_6006

  • Ağzı kapatılan hamuru kabardıkça yoğurarak ekşimeye bırakın.
  • Bu süre kısa veya uzun olabilir ama 2-3 gün beklemenizi tavsiye ederim.
  • Ekşiyen hamuru havadar bir yere serdiğiniz bezlerinüzerine yassı ve küçük parçalar halinde serin.
  • Parçalar kontol ederek ters düz edin ve daha kolay kurumasına yardımcı olun.

100_6010

  • Elle ovalanacak kıvamda kuruyan tarhana hamurunu biraz ovalayıp  robottan geçiririn. Bu aşamada tarhana yeterince kurumamaışsa makinada çekilirken zorlana birlirsiniz ama telaşlanmayın. Bez üzerine alarak bir süre daha havalandırabilirsiniz.

wer

  • Bulgur iriliğinde çektiğiniz tarhananın son aşaması olan kurutma işlemini ister büyük bir tepsiye yayarak 70-100°  de isinan firind,a isterseniz  doğal yolla kurumaya bırakın. Ben yer sorunum olduğundan hep fırında kurutmayayı tercih ediyorum. Bu yöntemle daha çabuk kuruyup bir an önce tarhana telaşının bitmesini sağlıyor.

Gerisi sizin tarhana pişirme tarzınıza veya tarifinize kalmış. Ben pişirme tarifini eklemiyorum, bir ara belki onu da koyarım.