Namazla Diriliş – Cuma Yazıları

Hepinizin cuması mübarek olsun.
Bu gün, bilmem kaçıncı kez Yaşar Alptekin’in hidayet öyküsünü dinledim. Anlatırken yaşadığı o heyacan, samimiyet, kendini tutamadan gözünden süzülen yaşlar ve yaşların anlatmak istediği gerçekler, güzellikler… Kendini, isminin namaz kelimesiyle aynı cümlede bile anılmayacak biri olarak tanımlamıştı.
İlk hidayet gecesinde aklından geçirdiği düşünceleri benim canımı çok acıttı. Bu gerçek aslında inanan tüm gönülleri acıtıyordur. Camiye gitmek istiyor ve, ya beni oradan kovarlarsa, ya rabbim beni kabul etmesse diye korkular yaşıyor. Bu Türkiye’ gibi çoğunluğunun İnananlardan oluşan bir ülkede, rabbinin rahmetinde habersiz büyüyen ve yaşayan insanların olduğunu yüzümüze tokat gibi vuruyor. Sanıyoruz ki, herkes dinini tanıyor ve isterse o gerçekleri görür ve kabullenir. Kazın ayağı öyle değil aslında. Çünkü Allah diyene ön yargılarla bakıldığı için, Allah’ın ve emirlerinin güzellikleri araştırılıp öğrenilmeye gerek duyulmuyor. Ah şu kafalardaki yanlış inanışlar ve ön yargılar kalksada, yanlış yaşayan müslümanlar değilde islamın özüne bakılsa. (Hayatıyla karşıdakine islamı anlatan kerdeşlerimi tenzih ederim.)
Geçen cuma yazıma gelen bir yorumdaki kardeşimin yürek sızısı beni çok üzmüştü. O da günahlardan ve bozulan tövbeden sonra rabbimin hala rahmet kapılarının açık olup olamayacağı konusunda acı çekiyordu.
Oysa ki Efeendimiz bir hadisi kudside: “Allah teala Hazretleri meleklerine şöyle emreder:
-Kulum kötü bir amel yapmak isteyince, onu yapmadıkça yazmayın. Yapınca onu aleyhine bir günah olarak yazın. Eğer benim rızamı düşünerek terketti ise, bunu onun lehine bir sevap yazın.
– Kulum iyi bir iş yapmak arzu edince, yapmasa bile onu, lehine bir sevap olarak yazın. Eğer onu yaparsa, en az on misli olmak üzere yedi yüz misline kadar ona sevap olarak yazın. “

Rahmeti ve merhameti böylesine büyük ve kucaklayıcı olan rabbimin, bu cömertiğinden habersiz olan insanlar, belkide sadece kabul edilmeme korkusundan gönül kapılarını açamıyor.


RUHUM BEDENİMDEN AYRILDI

* Neden etrafa bakıyordunuz? O dönem tribüne oynuyordum.

O artist havam Fatih Camii’nin avlusundan girerken sönmeye başladı.

Lastiğin havasının alınması gibi söndüm, hiç oldum. O sırada yılanın deri değiştirmesi gibi ruhum bedenimden ayrıldı.

İnsanları incelemeye başladım. Tabutta yatan, Türkiye’nin en zengin işadamlarından birisiydi ve sahibi olduğu hiçbir şeyi yanında götüremiyordu.

Titremeyle soluma döndüm, çınar ağacının altında yaşlı bir teyze gördüm. Bir anda onun duaları kulağıma geldi. Bilmediğim duaları mırıldanır oldum. Öğle uykusundan uyanır gibi yanımdaki arkadaşımın koluna yapışıp, bana namaz kılmasını öğretmesini istedim. Bana “Senin kafana bir şey mi düştü abi” dedi. Namaz kılacak en son insanlardan biridiydim. Çöplüğün içinde, günahkar biriydim.müsade etmedi.

www.namazladirilis.com/ Bu adresi mutlaka ziyaret edin. Namaz kılan veya kılmayan herkesin bu kutsal görevle ilgili mutlaka kendine hitap eden bir şeyler bulacağını sanıyorum.

Fırın Tavası

Fırın yemeklerini daha sağlıklı bulduğum ve de çok sevdiğim için en çok fırın yemeği yaptığımı fark ediyorum. Bu da değişik bir şekilde fırın tavası. Biz çok beğenerek yedik.

Yazın rehavetinin çöktüğü şu günlerde, insanların bilgisayar başından daha farklı seçeneklere yöneldiğini tahmin ettiğim için, sayfamı sık yenilemiyorum. Sizler bilgisayarların başına tekrar dönünce daha sık görüşürüz inşallah.:)

144
MALZEMELER:

  1. 6-7 tane patates
  2. 300 gr. kıyma
  3. 1 soğan
  4. 2 diş sarımsak
  5. Karabiber, tuz

YAPILIŞI:

  1. Pataresleri küçük küçük doğradım.
  2. Diğer malzemeleri karıştırıp yoğurdum ve patatesleride ilave edip güzelce karıştırdım.
  3. Yağlı tepsiye yayıp birazcık bastırdım, bir avuç su ilave edip fırınladım.
  4. 230°de pişirdim.

Miras

Günün birinde Ebu Hureyye (r.a.) sokakta gördüğü insanlara: “Burada boşu boşuna ne dolaşıp duruyorsunuz? Mescide koşun; orada Resül-i Ekrem’in (a.s.m.) mirası bölüşülüyor. Siz de alın,” der.
Bunu işiten kişiler hemen mescide giderler. Ama orada herhangi bir mal varlığının paylaşıldığını göremeyince de geri gelip, Ebu Hureyre’ye (r.a.): “Biz senin söylediğin gibi bir taksim görmedik,” derler.
Ebu Hureyre (r.a.):”Peki ne gördünüz?” diye sorar. Onlar da:”Mescidde kimi Kur’an okuyor, kimi zikir yapıyor, kimi ilim öğreniyor,” derler.Bunun üzerine

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle der: “İşte Resül-i Ekrem’in (a.s.m.) mirası odur…”

Kayseri Ketesi

Bakmayın masum duruşuna, hain beni çok zorladı. Becerebileceğimi sanmıyordum ama (Mayalı hamurla bile tanışmam cok gec olmuştur.) hepimiz çok beğendik. Hatta tam olarak ne incelikte açacağımı bilemediğim için, normal yufka inceliğinde açarak acemilik yapmam, daha da güzel sonuç verdi ve kat kat mis kokulu keteler oldu. Öğünde birden fazla yemek istemediğim için, o bir tane keteyi yiyişim çok komikti.:) Kavrulmuş unla yapılan keteyi ilk duyduğumda:” ekmekle un yenirmi?” diye sarfettiğim sözdende çok utandım.:)

Daha önce denemeyen arkadaşları, en kısa zamanda deneyip Kayseri ketesini koruma ve yaşatma derneği kurmaya davet ediyorum.:))))

145

MALZEMELER:

  1. 1,5 bardak ılık süt
  2. 1/2 bardak sıvıyağ
  3. 1 yumurta(sarısı yüzüne beyazı hamuruna)
  4. 1 paket kuru maya
  5. 1 kaşık şeker
  6. bir fiske tuz
  7. Aldığı kadar un

Katlara sürmek için:

  1. 130 gr. tereyağ margarin karışımı
  2. 4 kaşık tahin

Arası için:

  1. 1/2 bardakSıvıya
  2. 2 bardak un
  3. Biraz tuz

YAPILIŞI:

  1. Un ve sıvıyağı kavurun, ne pembeleşsin nede un kokusu gelecek şeklide çiğ kalsın. Hatta iç miktarını daha çok yapabilirsiniz dahada güzel olur.
  2. Tahin ve oda ısısında olan tereyağını karıştırın.
  3. Hamur malzemeleriyle orta yumuşaklıkta bir hamur yoğurun.
  4. Hamurdan altı beze hazırlayıp, her bezeyi yufka kalınlığında açın.
  5. Açtığınız ilk yufkanın üzerine tereyağlı katışımdan her yerini kaplayacak şekilde fırçayla sürün.
  6. İkinci yufkayada aynı işlemi yaptıktan sonra ilk yufkanın üzerine koyun.
  7. Tekrar üçüncü yufkadada işlemi tekrar edip diğer yağlanan yufkaların üzerine koyun.
  8. Yani altı yufka üçerli guruplar haline getirilip, iki kalın yufka şeklini olmalı.
  9. Elde ettiğimiz ilk üçlü gurup yufkaları sarıp rulo yapın ve unladığınız tezgahın veya tepsinin içine koyun.(ben yine bilmeden 15 dakika kadar iki ruloyu da buzdolabına koydum ama daha iyi oldu)
  10. Diğer üçlü gurubuda aynı şekilde rulo yapın.
  11. Ruloları iki parmak kalınlığında kesin ve merdaneyle kahve tabağı büyüklüğünde açın.
  12. İçine kavrulan undan yetecek kadar koyup, ortada bir kare olacak şeklide yayın.
  13. Katmer gibi katlayıp(ikitarafı ortaya, daha sonra diğer iki tarafıda yine ortada birleştirin) tepsiye dizin ve üzerine yumurta sarısı sürüp susam serpin.
  14. 200° de pişirin.

Bu malzemelerle ben on sekiz kete yaptım. Yani her ruloyu dokuz parçaya böldüm.

Develeri Kalbime Bağlamam

Biri İmam-ı Azam’a gelerek: “Yâ İmam, ben namazlarımı huşu içerisinde kılamıyorum. Namazda iken develerimi otlatıyor, onlarla ilgileniyorum. Oysa siz benden daha zenginsiniz. Peki siz ibadet zevkine nasıl erişiyor, ibadetlerinizi huşu içerisinde nasıl yapıyorsunuz?” diye sormuş.
İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri şöyle cevap vermişler:”Ben develerimi kalbime bağlamam ki; ahıra bağlarım…”

Tavuklu Kuşkonmaz

Etkinliğe tatlı birşeylerle katılmak istiyordum aslında, ama geç kalınca elimdekiyle yetinmek zorunda kaldım. Bildigim kadarıyla diyabet hastalarının direk şekerli ve dolaylı yoldan şekere dönüşen nişastalı yiyeceklerden uzak durmaları gerekiyor. Sebze yemekleri rahatlıkla tüketebildikleri yemeklerden. Tabiki nişasta barındıran patates ve bezelye gibi sebzeler hariç.

Ev sahibesi defne Hanıma teşekkür ediyor ve duyarlılığından ötürü tebrik ediyorum.

Çilek mevsimiyle birlikte kuşkonmaz (spargel) sezonuda açıldı. Alman’lar o kadar düşkün ki bu sebzeye, üşenmeden soymak için özel bir makina bile icat etmişler. Ben o makinayı görünce kuşkonmazın Alman mutfağında en az patates kadar yeri olan bir sebze olduğunu anladım. Genelde değişik soslarla mesela hollandaise sos denilen, yumurta tereyağ ve sirke yada limon suyu kullanılarak yapılan bir sosla yiyorlar. Bende peynirli soslar hazırlardım konserve kullandığımda.

Tarif doğaçlama, bir porsiyonunda tam olarak kaç BE olduğunu bilemiyorum, ama 5 kaşık yulaf ezmesi 5 BE değerinde. Yani bir porsiyonda yulaftan alınan 1 BE var sadece. BE nin ne olduğunu uzmanların dilinden öğrenmek için aşağıdaki yazıyı okuyabilirsiniz. Zaten diyabet olanlar 1 BE nin ortalama 10 12 gr. karbonhidrata eş değerde olduğunu biliyorlardır.

BE bir karbonhidrat ölçüm birimidir. Bu ölçüm birimi, insülin bağımlısı hastaların beslenme porgramının belirlenmesini kolaylaştırmak amacıyla kullanılmaktadır. BE sayesinde değişik besinlerdeki karbonhidratın kan şekerine olan etkilerine ve bu etkiye karşılık alınması gereken insülin miktarına göre karşılaştırılabilirler

Herhangi bir besinin değişik şekerler ve nişastalar halinde içerdiği, 12 gram, hazım edilen ve kan şekerini etkileyen karbonhidratları içerir.
Bu şekilde 1 BE 25 gram ekmekte veya 65 gram patateste veya 100 gram elmada veya 250 gram sütte bulunan karbonhidrat miktarına denk düşebilir.
Ama son yıllarda bu konuda elde edilen tecrübe bu şekilde aşırı bir itinaya ihtiyaç olmadığını göstermiştir. Bu yüzden BE günümüzde daha çok takribi bir değer (10-12 gram) olarak kullanılmaktadır.

http://www.diabetes-world.net/57048/beslenme/karbonhidrat-oelcuem-birimi-be-nin-belirlenmesi

 

 

147

147a

Kuşkonmaz patates soyacağı yardımıyla kolaylıkla soyabilirsiniz.
Ayrıca soyarken çok ince soymamaya dikkat edin, lifli bir yapısı var. Ve kalın soyulmassa bu lifler yerken rahatsız edici olabiliyor.

MALZEMELER:

  1. 250 gr. kuşbaşı yağsız tavuk eti
  2. 500 gr. kuşkonmaz
  3. 1 kaşık 1 kaşık cereme fraiche
  4. 2 bardak tavuk suyu
  5. 1 kaşık un
  6. 1 yumurta
  7. 4-5 kaşık yulaf ezmesi
  8. Karabiber, tuz
  9. 1 bardak süt

YAPILIŞI:

  1. Tavuk eti 3 bardak suyla haşlanır.
  2. Ayrı bir tencerede kuşkonmazlar doğranıp tuzlu ve limonlu suda yumuşayana kadar pişirilir.
  3. Haşlanan tavuklar tencereden çıkarılıp un, krema, bahratlar ve süt eklenir.
  4. Karışım koyulaşana kadar pişirilir ve ılınınca içine yumurta kırılır.
  5. Cam bir tepsiye yulafın yarısı serpilip tavuk etleri üzerine yayılır.
  6. Tavuk etinin üzerine kuşkonmazlar dizilip hazırlanan sos malzemenin üzerini tamamen kapatacak şekilde dökülür ve 200° pişirilir.

Tepsi Köftesi

Daha önceleri hiic yapmadigim yemeklerden olan köfteyle baristik artik. Firinda kizartmanin tadina varinca oldu bu tabi. Cünkü yagda kizatmak hic de hos degil bence.

Bu benim yeni köftem, sade, bahartsız ve lezzetli. Hadi bakalım birlikte yapalım:

 149

MALZEMELER:

  1. 300 gr. orta yağlı kıyma
  2. 3 tane robottan geçirilmiş soğan
  3. 1 bardak ekmek içi
  4. bir tutam maydanoz
  5. 1 kaşık pulbiber
  6. 1 tatlı kaşığı kabartma tozu
  7. Tuz, karabiber
  8. Üzerine dizmek için domates, isteğe bağlı patates

YAPILIŞI:

  1. Domates hariç bütün malzemeleri güzelce yoğurun.
  2. Tepsinizi kenarları da olmak üzere yağlayın
  3. Karışımı tepsiye yayıp, bastırın.
  4. Üzerine dilimlediğiniz domatesleri dizin
  5. 185° ile 200° arasinda pişirin

Gezi Notları ve Çilekli Puding

Önceki senelere nazaran çileklerin durumu pek iyi değildi ama yinede nasibimiz olan kadarını topladık.
Daha sonra hayatımda ilk kez ağacından kiraz topladım. Benim gibi yeşillik hastası biri için harika bir deneyimdi.:))

150

 Bizim gibi bu fırsatı değerlendiren her ırktan bir sürü insan vardi tarlada. Hatta kilolarca toplayıp, kendi bakkallarında satanlar bile oluyor.

 

150b

Allah’ım her yarattığı meyveye ne hoş tatlar ve insan için faydalar vermiş. İnşallah bunun şükrünü bilenlerden oluruz.

Bu barakada tarlayı kiralayan insanlar oluyor. Yanında kap getirmeyenler buradan 1 eu karşılığında karton kutular alabliyor, aşağıdaki resimdeki gibi. Resimdeki hanım ben değilim yanlış anlaşıkmasın, ben resmi çekiyorum çünkü.:)

150c
 Buda topladığımız çilekler, bu yıl pek iştahlı değildik ve az toplamayı tercih ettik. Havanın çok sıcak olmasınında etkisi var tabi.

150d
 Burası yüksekçe bir tepenin başı, arkanızı dönüncede muhteşem bir şehir manzarası görünüyordu. Ve oradaki tek ağaç bu güzel kiraz ağacıydı. Heyecanımdan resimleri iyi çekememişim.
150s
150e
Ne büyük nimetlerin içindeyiz aslında, biraz düşünücek olsak. Tamamen istifademizi sunulmuş onca nimet varken bazı helal olmayan gıdalar sözkonusu olunca, “onu yeme bunu yeme, ne yiyeceğiz o zaman diye? yaygarayı basıyoruz. Oysaki efendimizin veya daha yakın bir geçmiş olarak, Osmanlı zamanında hazır gıda mı vardı? Ve onlar açmı kalıyordu?

150l

Buda topladığımız çileklerin son hali. Çilek püreli bir puding yaptım ve üzerine bolca çilek koydum. Çilek ve puding birlikteliğini meyveli pastalardan tahmin edersiniz, çook güzeldi.

MALZEMELER:

  1. 1 lt. süt
  2. 18 tane tatlandırıcı
  3. 1 büyük kase çilek
  4. 2 paket hazır puding
  5. 2 paket vanilya

YAPILIŞI:

  1. Paketin arkasındaki gibi pudingi pişirin.
  2. Puding koyulaşmadan tatlandırıcıları ve vanilyaları ekleyin.
  3. Çilekleri ayıklayıp robotta püre haline getirin, ocaktan almadan pudinge ilave edip karıştırın.
  4. Kaselere paylaştırıp soğumasını bekleyin ve çilekle servis yapın.

Borç

İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri bir gün yolda giderken karşıdan gelen bir adamın yolunu değiştirerek karşı tarafa geçtiğini görünce sormuş:”Beni görünce neden yolunu değiştirdin?” Soruya muhatap olan şahıs utana sıkıla:”Size olan borcumu hâlâ ödeyemediğim için sizden utanıyorum. Ben bu yüzden sizi görünce yolumu değiştirmek için karşıya geçtim. Sizinle karşılaşmaktan utanıyorum,” demiş.
Bunun üzerine İmam-ı Azam Hazretleri şöyle demiş:”Bundan sonra bana artık herhangi bir borcun yok. Şu andan itibaren bana olan borcunu siliyorum. Bu zamana kadar beni her gördüğünde seni huzursuz ettiğim için bana hakkını helâl et.”

Hatay'dan Biberli Ekmek

Hatay’ın güzel lezzetlerinden biberli ekmek. Köylerde mahalle fırınlarında hanımlar tarafından yapılıyor. Aslı küçük yuvarlak şekilde oluyor ama ben biraz tembel işi yaptım.
Kim demişki “piza sadece İtalyan mutfağına ait” diye. Anadolunun bir çok yöresinde değişik adlarla bu tür yemeklar yapılıyor. Biz kendi mutfağımızı yeterince tanıtamadığımız için acele davranıp işini beceren yemeğini dünyaya kendi ismiyle duyuruyor. Bizede piza ekmek vs. gibi yakıştırma yapmak kalıyor.
Yunanlıların baklava yunan tatlısı demeleri gibi. Baklava doğuda hatta Türkiye’nin sınırlarınınında dışındaki doğu ülkelerinde bile yapılan bir tatlı.

152
MALZEMELER:

  • Mayalı hamur (500 gr. unla yapılmış, arşive bakın)
  • Peynir
  • 1 kaşık salça
  • Maydanoz
  • 1 kuru soğan
  • 1/2 bardak yoğurt
  • Karabiber, pulbiber

YAPILIŞI:

  • Mayalanan hamur fırın tepsisine yağlı kağıt üzerine yayılıp elle bastırılır.
  • Soğanlar ve maydanozlar kıyılıp diğer malzemelerle karıştırılır.
  • Karışım hamurun üzerine yayılıp düzeltilir ve 200° de pişirilir.

Kabak Salatası ve Patates Graten

Yıllar önce Tarifi Alman’lara ait patates graten yemiştim. çok lezzetliydi ama nasıl yapıldığı konusunda hiçbir fikrim yoktu. Tahmin yoluyla hazırladım malzemeleri ve sonucu ona çok yakın bir tat oldu.

153

153a1

MALZEMELER:

  • 5-6 tane patates
  • 1 soğan
  • 1 tatlı kaşığı salça
  • 1 kaşık krema
  • 1 tane yeşilbiber
  • Tuzot, karabiber
  • Bir parça beyaz peynir

YAPILIŞI:

  • Patatesler yarım halka doğranır.
  • Soğan rendelenir veya robottan geçirilir.
  • Bütün malzemeler karıştırılp yağlanmış tepsiye yayılır.
  • 185° de pişirilir.
  • Kabak salatasının tarifi arşivim de var.

Basmati ve Türlü

Bu lezzetli ama kalorisi düşük yemek bir akşam öyünüydü. Resimdeki pilav bile fazla geliyor aslinda . Basmatiyi haşlayarak kullandım, tamamen yağsız. Ama tadı tabi ki kötü olmuyor. Basmati denemeyen varsa ve imkanları varsa mutlaka tavsiye ediyorum.

 154

Türlü için:

  1. 1/2 bardak haşlanmış bezelye
  2. 3 tane orta boy patates
  3. 2 tane havuç
  4. Bir büyük çiçek karnabahar
  5. 1 soğan
  6. 1 tane kırmızı biber
  7. Tuz, karabiber
  8. Sıvıyağ ve zeytinyağ

YAPILIŞI:

  1. Pişme sırasına göre bütün malzemeleri tencereye koydum ve üzerine yağ gezdirdim.
  2. Karnıbahar çabuk pişeceği için sonlara doğru ekledim ve bezelyeleride en son ekledim.
  3. Tuz ve karabiberi ilave ettim.
  4. 1 bardak basmati pirinci bol tuzlu suda haşladım. Kaynadıktan sonra altını kısarak demleyerek pişirdim.
  5. Türlü ve haşlama basmatiyi birlikte servis yaptım.

5. Türkçe Olimpiatları

Dün Türk’ çe ve Türkiye adına gurur duyulması gereken ve hepimizin gögsünü kabartan muhteşem bir organizasyona tanıklık ettik. Orada olanların coşkusunu, ben eşimle evde duyduğumuz heyecan ve kabaran yüreklerimizden tahmin edebiliyoruz.
İnsan üstü bir çaba ve emek örneğini sundular tüm dünyaya. Gerçekleşen dev organizasyonun yanı sıra, bu harika olayı kusursuz ve kucaklayıcı bir sevgiyle yüretenlere maşallah diyorum.

Eşim üniversite döneminde onlarla tanışmış ve hizmet erlerinden biri olmaya adaydı. Ancak farklı sebeplerden bu gerçekleşemedi. Şimdi düşündüğümüzde o sevgi ve emek insanlarının yanında, dünyanın bir ucuna giderek oradaki insanlara umut olmayı ne çok isterdik.

Aslında kelimelere dökmek o kadar zor ki, bir Afrikalı bizim yöresel kıyafetlerimizle bizim duygularımızı bizim olanları anlatıyor!… Yine çook farklı kültürlerin temiz yürekli çocukları bizim türkülerimizi söylüyor, bizim danslarımızı yapıyor. İzlerken çok garip ve tüyler ürperten sahnelerdi bunlar. Yoğun olarak hissettiğim şey ise: coşku, hayranlık ve bu girişimin imanlı gönüller tarafından yapılmasından dolayı duyduğum mutluluktu.
Sevgili Bülent Arınç’ında dediği gibi bukadar farklı insanları biraraya getirmenin sevgiden başka yolu olamaz!
Osmanlı’nın bıraktığı kültür bayrağını yeniden şahlanırdılar ve Türkçe’yi hakkettiği gibi, dünya dilleri arasına sokma yolunda dev adımlar attılar.

En çok etkilendiğim sahnelerden biride, organaizasyonun başında çocukların yaptığı koreografik dans gösterisi idi. Akıl sahiplerinin kötülüklere karşı verdiği mücadele ve kötülüğü yenmeleri anlatılıyordu. Ve iblisi sembolize eden oyuncunun, insanlara kötülük yapmalarını, küfür yapmalarını değilde ben duygusunu, yani kendini düşünmeyi ilham ettiğin söylemesi çok ilginçti. Ve ağlayanlar, çok ağlayanlar vardı davetlilerin arasında. Bunun anlamı o insanların insanlık duygularını ve hislerini kaybetmemiş olmalarıydı. Kısacası insan olmalarını bir göstergesi idi.

Ayrıca, geçen yıl 4. sü düzenlenen etkinliğin yapılacağı eski adı ‘My Showland’ olan gösteri merkezinin adının İstanbul Gösteri ve Kongre Merkezi olarak değiştirilmesi, merkezin sahibi Mustafa Özbay güzel bir jesti idi. Yine bu yıl kullanılan mekanın, Anatolia Showland olan ismini, Anadolu Gösteri ve Kongre Merkezi’ne dönüştüren merkezin işletmecisi Sevda Şireci’ye, Türk Dil Kurumu onur ödülü verildi.

Dilini kaybeden bir millet zaman içinde kaybolaya mahkumdur. Dilimizi özünden koparmayalım ve güzel konuşarak onu koruyalım.

NOT: Etkinliği izleme fırsatı olmayanların bu http://www.samanyoluhaber.com/index.php?sec=51 linkten ulaşarak izlemelerini tavsiye ediyorum.

Acı Bademli Kurabiye

Elimde özene bezene şekil verdiğim kurabiyeler, pişince belirli bir şekilden ziyade şişe mantarına benzediler. 🙂 Aşağıdaki resimden sizde fark edersiniz. Ama tadıda beni şaşırttı, çünkü ben kurabiye tadı beklerken bisküvi olmuştu benim acı bademli kurabiyelerim. 🙂 Kıvamı ve tadı kurabiye canavarlarını harekete geçirebilir. Malesef o canavarlardan bizim evde bir tane bile yok. 🙂 Yaptığım kurabiyeler günlerce kutusunda ona uzanacak bir el bekliyor. Ama bu el kızgın bir ses tonuyla “Neden bunlar yenmiyorda, şeker çikolata istiyorsunuz?” diye bağıran benim elimden başkası olmuyor. :))

155
MALZEMELER:

  1. 1 yumurta
  2. 1 şişe acı badem aroması
  3. 1/2 bardaktan az fazla şeker
  4. Bir çimdik tuz
  5. 100 gr. file badem
  6. 125 gr. margarin
  7. 2 tatlı kaşığı kako
  8. 1 tatlı kaşığı kabartma tozu
  9. Alabildiği kadar un

YAPILIŞI:

  1. Toz malzemeler karıştırılır.
  2. File badem elle ufalanarak toz malzemey ekatılr.
  3. Diğer malzemeler de karıştırılıp yoğurulur.
  4. 30 dak. Buzdolabında tutulp, şekil verilerek fırınlanır.
  5. Yaklaşık 20- 25 dak. 180° de pişirilir.

Saltanat Benim İse

Padişah II. Murat, henüz 13. yaşında bulunan oğlu Fatih Mehmed’e tahtı bırakmıştı.
Bu sırada Balkanlarda ortaya çıkan düşman tehlikesi yüzünden kendisinden tekrar tahta çıkması istenmişti. II. Murat söz konusu istek üzerine oğluna şöyle bir haber göndermişti.

“Bizim tahtı oğlumuza bırakmaktan maksadımız, istirahat etmek ve geri kalan beş on yılımızı ibadetle geçirmekti. Saltanat kendisine lazımsa din ve devleti savunsun.” Fatih Mehmed bu haberi alır almaz babasına II. Murat’a şöyle mukabelede bulunmuştu:

“Saltanatı senin ise düşmanlar İslam ülkelerini alarak ilerlemektedir. Osmanlı Devletini ve İslam ulusunu bu felaketten kurtarmak asıl görevinizdir. Yok saltanat benim ise, yine ordunun başına geçmeniz için padişahın fermanı vardır. Göreviniz ihtar olunur.”