Hepinizin cuması mübarek olsun.
Bu gün, bilmem kaçıncı kez Yaşar Alptekin’in hidayet öyküsünü dinledim. Anlatırken yaşadığı o heyacan, samimiyet, kendini tutamadan gözünden süzülen yaşlar ve yaşların anlatmak istediği gerçekler, güzellikler… Kendini, isminin namaz kelimesiyle aynı cümlede bile anılmayacak biri olarak tanımlamıştı.
İlk hidayet gecesinde aklından geçirdiği düşünceleri benim canımı çok acıttı. Bu gerçek aslında inanan tüm gönülleri acıtıyordur. Camiye gitmek istiyor ve, ya beni oradan kovarlarsa, ya rabbim beni kabul etmesse diye korkular yaşıyor. Bu Türkiye’ gibi çoğunluğunun İnananlardan oluşan bir ülkede, rabbinin rahmetinde habersiz büyüyen ve yaşayan insanların olduğunu yüzümüze tokat gibi vuruyor. Sanıyoruz ki, herkes dinini tanıyor ve isterse o gerçekleri görür ve kabullenir. Kazın ayağı öyle değil aslında. Çünkü Allah diyene ön yargılarla bakıldığı için, Allah’ın ve emirlerinin güzellikleri araştırılıp öğrenilmeye gerek duyulmuyor. Ah şu kafalardaki yanlış inanışlar ve ön yargılar kalksada, yanlış yaşayan müslümanlar değilde islamın özüne bakılsa. (Hayatıyla karşıdakine islamı anlatan kerdeşlerimi tenzih ederim.)
Geçen cuma yazıma gelen bir yorumdaki kardeşimin yürek sızısı beni çok üzmüştü. O da günahlardan ve bozulan tövbeden sonra rabbimin hala rahmet kapılarının açık olup olamayacağı konusunda acı çekiyordu.
Oysa ki Efeendimiz bir hadisi kudside: “Allah teala Hazretleri meleklerine şöyle emreder:
-Kulum kötü bir amel yapmak isteyince, onu yapmadıkça yazmayın. Yapınca onu aleyhine bir günah olarak yazın. Eğer benim rızamı düşünerek terketti ise, bunu onun lehine bir sevap yazın.
– Kulum iyi bir iş yapmak arzu edince, yapmasa bile onu, lehine bir sevap olarak yazın. Eğer onu yaparsa, en az on misli olmak üzere yedi yüz misline kadar ona sevap olarak yazın. “
Rahmeti ve merhameti böylesine büyük ve kucaklayıcı olan rabbimin, bu cömertiğinden habersiz olan insanlar, belkide sadece kabul edilmeme korkusundan gönül kapılarını açamıyor.
RUHUM BEDENİMDEN AYRILDI
* Neden etrafa bakıyordunuz? O dönem tribüne oynuyordum.
O artist havam Fatih Camii’nin avlusundan girerken sönmeye başladı.
Lastiğin havasının alınması gibi söndüm, hiç oldum. O sırada yılanın deri değiştirmesi gibi ruhum bedenimden ayrıldı.
İnsanları incelemeye başladım. Tabutta yatan, Türkiye’nin en zengin işadamlarından birisiydi ve sahibi olduğu hiçbir şeyi yanında götüremiyordu.
Titremeyle soluma döndüm, çınar ağacının altında yaşlı bir teyze gördüm. Bir anda onun duaları kulağıma geldi. Bilmediğim duaları mırıldanır oldum. Öğle uykusundan uyanır gibi yanımdaki arkadaşımın koluna yapışıp, bana namaz kılmasını öğretmesini istedim. Bana “Senin kafana bir şey mi düştü abi” dedi. Namaz kılacak en son insanlardan biridiydim. Çöplüğün içinde, günahkar biriydim.müsade etmedi.
www.namazladirilis.com/ Bu adresi mutlaka ziyaret edin. Namaz kılan veya kılmayan herkesin bu kutsal görevle ilgili mutlaka kendine hitap eden bir şeyler bulacağını sanıyorum.