Antep Gezisi…

 Tüm dost ve takipçilerimi Allah’ın selamıyla selamlıyorum. Dışarıda güneşli güzel bir hava var insan ev de olmak istemiyor. Şu na da 21 güncük olan askerli vazifesi için vatan da olan eşim halinden şikayet ederken “Dışarısı güzel içerisi kötü! Dışarısı güzel içerisi kötü” deyip duruyordu.:)) yani dışarı her bakımdan güzel.

Antep yemekleri sayfası olarak çook eksiklerimin olduğunu fark ettikçe harekete geçmeliyim deyip harekete geçeceğime oturmayı tercih ediyorum. Ama bu tembelliğin bu durgunluğun bir sebebi var. Şimdi açıklamayacağım ve inşallah yakında vereceğim hoş bir sürprizim var. Bu sürpriz bir tarafa elimde miadını doldurmak üzere olan  Antep resimlerini artık sizinle paylaşmalıyım. Geçen yıl çekilen bu resimlere her baktıkça üzerimde bir dağ varmış gibi ağırlığını hissettim. Nedeniyse resimlerle birlikte yazacağım iki satır yazıyı acep nasıl yazsam düşüncesiydi. İnşallah bölüm bölüm Antep’in bazı güzel mekanlarını tanıtarak size oraların havasını koklatmaya çalışacağım.

Burası görüntüden de anlaşılacağı üzere G.Antep kalesi. Ancak size göstermek istedeğim sadece kalenin dış görüntüsü değil…Gaziantep Büyükşehir beldiyesi tarafından açılan Gaziantep Savunması Kahramanlık Panoraması Müzesi. Bu güne kadar Antep kalesi atıl bir şekilde adeta halktan saklanmıştı. Ancak artık Antep ehil ellerde görünüyor.

Kalenin kapısına bu yükseklikten ve yol boyunca dikilen heykelleri geçerek varıyorsunuz. Hoş heykelleri çok sevmedim ama sunulan bu güzellikler karşısında o kadarına da razı oluyor insan.

Kalenin içinde hazırlanan galeri de  62 adet heykel, 37 adet yüksek kabartma rölyef, 13 adet büst, 130 adet portre, haritalar, krokiler ve bilgi panoları ile muhteşem bir tarihi anlatım yapılmış. Sık sık yerleştirilmiş ekranlarda Antep kurtuluşunu anlatan belegeseller gösteriliyor.

Bir savaş verilmiş, canlar, nice canlar yitirilmiş ancak bu kahramanlık gereğince sonraki nesillere aktarılmamış. Okul kitaplarındaki kısacık bahislerden başka kendimizden bihaber büyüdük. Oysa gerçekten bu direnişi öğrenen herkes gibi, biz de sıkıntı ve yokluk içinde imkansızlıklarla ama dimdik bir duruşla verilen mücadeleyi öğrendiğimizde göz yaşlarımızı tutamadık.

Antep den kalasikleşmiş bir görüntü, şerbetçilerimiz… Harika tadıyla tepemizdeki 30-40° lik sıcakta buz gibi meyan şerbeti… Olsada içsek…

Anadolu'dan Geldik…Antep (1)

Tüm dostları selamların en güzeliyle selamlıyorum. Henüz konuşamayan çocuklar için kullanılan bir tabir vardır “ Ağzının içi laf dolu.” derler, en azından bizim oralarda öyle derler. İşte ben de kendimi tam öyle hissediyorum. Bilgisayarın başına geçip geçmemekte epey tereddüt ettim, tatil mevsimi yokluğum arada kaynar dedim…ama sorumluluk denen şey bu olsa gerek. Ortada kısa bir süre diye verilmiş bir söz var. 2 haftalık jet tatilimizden çuval çuval hatıralarla evimize döndük çok şükür. Yediğimiz içtiğimiz bizim olmadan, gezip gördüğümüzü de anlatmak gerek. Tabi bunca şeyi bir demeye yazarsam sayfama kimse girmez bunu bildiğimden parça parça sizinle paylaşacağım inşallah.

İlk dosya sıcağı sıcağına Antep’den…Neler yedik, neler gördük, kimlerle tanıştık? 4 yıllık hasretin sonunda Antep sokakları benim için susuzluğumu gideren soğuk su misali gibiydi. Hasret kaldıklarımın yanı sıra görmeden sevdiklerimle tanışmak  mutluluk vericiydi.  Sevgili Naile ve  Rabia ile tanıştık, kaynaştık…ikisi de beklediğim gibi sıcak, içten ve hoş hanımlar. Bloglar aynı fikrin insanlarının buluşması açısından insana çok güzel ortamlar sunuyor. Onlarla sohbete gerçekten doyamadım, birkaç saat bana yetmedi ama damağımda kalan tatlı sohbetleri için güzel arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Ayrıca Rabia’nın elleriyle hazırladığı dut reçeli ve Naile’nin mis kokulu el emeği için bir kez de buradan teşekkür etmek istiyorum. İnşallah bir daha ki sefere iki lafın değil epey bir lafın belini kırarız.:))

 Sabahın sekizinde vardığımız Antep’ de iki maharetli hanımın, ablamın ve gelinimizin hazırladığı  nefis  kahvaltıyla, Antep de yani yemeğin başkentinde olduğumuzu anladık. Ağabeyim zamanın kısıtlı olmasından dolayı dinlenme den bize kısa ama hoş bir şehir turu yaptırdı. Elinde görmek isteyebileceğimiz tarihi mekanlar, türbe ve ziyaret yerleri, halka yeni açılan kale gibi yerleri listelediği bir dosya ile bize belki 40 derece sıcaklığa rağmen çok güzel saatler yaşattı. Bazen ağladık bazen hayretleri içinde kuş bakışı Antep’in güzelliklerini seyrettik.

İlk durağımız Pişirici Kastel’i idi…dışarıdaki sıcağa rağmen Kastel’in merdivenlerinden inerken yüzümüze vuran serinlik, ecdadın iklim koşullarına  bizden çok daha kalıcı çareler bulduğunu düşündürdü.

Kastel kelime olarak suyun bölümlere ayrıldığı yer anlamına geliyor. Gaziantep’e özgü kasteller eskiden şehrin su ihtiyacını karşılamak için farklı yerlerde bulunan su kaynaklarını, açılan kanallarla şehrin altında belirli yerlere yönlendirilerek halkın hizmetine sunulduğu yerler. Evler ve camiler yer altındaki bu su kanallarının üzerine veya yakınına inşa edilerek su kanallarına kuyular açılarak günlük yaşam için su temin edilirmiş. Pişirici Kasteli şehrin en kapsamlı kasteli olarak öne çıkar. Orta da bulunan çift bölmeli havuzun etrafında küçük hazneler sıralı olup mescit, çimeklik (Yıkanma bölümü) ziyaret yeri ve hela bölümleri mevcuttur. Bulaşık, çamaşır ve yün yıkamak amaçlı da kullanılan kasteller, sıcak mevsimlerde evlerde açılan su kuyularına sıcaktan korumak için kimi erzaklar asılarak soğutma amaçlı da kullanılırmış. Yani bir çeşit buzdolabı olarak…

Üsteki havuzların etrafında bahsettiğim hazneler görülüyor. Resmi çektiğimiz tarafada ise dinlenme yeri ve kayaya oyulan mihrabıyla harika bir mescit var. Resmi aşağıda…

Sonraki durak Gaziantep Savaş  Müzesiydi. Ablamın “Görsen gözyaşlarını tutamazsın!” sözünde ne kadar haklı olduğunu anladım. Ayrıntılı bilgiyi bağlantıyı tıklayarak okuyabilirsiniz. hatta okumakla yetinmeyin, 3 boyutlu sanal bir tura çıkın. İnanın çook beyeneceksiniz.  İşgal altındaki sefaleti, bakır tabaklardan yapılan sahan bombalarını, tak takı denilen ve taramalı tüfek sesi çıkaran, amacı sadece düşmanı korkutmak olan aleti ve en son sesli anlatımla ve kronolojik panolar eşliğinde  tamamen gerçek olaylarla ve resimlerle hazırlanan sunumu gördükten sonra ben onlarla gurur duydum. Ama onlar bizim halimizi görse ne derdi bilemem!

Bu ev H. Hüseyin Nakıpoğlu tarafından Antep belediyesine hibe edilerek bu hale getirilmiş. Antep’ de tarihin tozlu sayfalarına amaçlı olarak gömülmek istenen tarihi ve milli değerlerimizin simgesi mekanların, restore edilerek halkın ziyaretine açılması Türkiye de gerçekten bir şeylerin değiştiğini düşündürdü. Artık büyük koltukların bir kısmında tarihimize sahip çıkan vatan evlatları oturuyor. Rabbim onlardan razı olsun. Bir Antepli olarak yıllarca Antep kalesini ilk kez bu yıl gezmiş olmam, beni geleceğe yönelik daha da umutlandırdı. Bu halka geçmişini unutturamadılar ve unutturamayacaklar inşallah.

 

Antep harbinde Faransızların şehrin etrafını kuşatması sonucu açlıkla yüzyüze gelen halk, leğenin içinde görünen acı zerdali çekirdeğini öğüterek tüketmiş.

 

Üstde ön cepheden görünen eski ev, yeni müzenin bodrumuna inen merdivenleri… Aşağıda bizleri nelerin beklediğini hiç bilemeden bu merdivenleri adımladım. Cam bir yürüme paltformu üzerinde gezdiğimiz ve platformun altında çeşitli tarih kokan eşyaların sergilendiği müze görmeye değerdi. Sanırım savaş sırasında halk ellerinde kalan her türlü malzemeyi savunma amaçlı silahlara dönüştürmek için bu tür bodrumları kullanmış. İçeride resim çekmek yasaktı ve resimleri için üsteki bağlantıya göz atmalısınız.. Resimli anlatımı dinledikten sonra çocukların yerden kurşun parçaları topladıkları, derme çatma tüfek yapılışı, direnişin en can alıcı sahneleri tarih penceresinden çıkmışcasına karşımızdaydı.