Lanet Onu Celbedenlerindir!!!… /Hicri Yılbaşı "Alacak senedi' takvim belirledi"

Rabbim zalimi ihmal etmez mühlet verir. Elbette bu dünyanın inanamayanlar olsa da öteki tarafı da var. Elimden şu an için dua etmekten başka şeyle de gelsin isterdim. Ama biliyorum ki, dularımız arşın sahibine ulaşır. Her ne kadar sebebi bizim islamsızlığımız olasa da rabbim rahmeti geniş olandır…
İslamdan birşey eksilmiş değil, sadece ölen şehitlerimize duyduğum saygıdan, ben bir yemek blogu olarak bir süre yemek tarifi yayınlamayacağım.
Tv. kanallarını da duyarsızca eglence programı yayınlarından dolayı kınyorum. Ne yazık ki şu an da tv. 5 de aşıklar atışıyor, Kon tv. de ellerinde kaşıklarla halk oyunları gösterisi var, kanal 7 dizilerinden vazgeçememiş!!!.. Hani İslami kanal diyoruz ya onlar işte…

°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°
Ziya Kazıcı’nın İslam Ansiklopedisi’nde anlatıldığına göre, İslâm dünyasında ikinci halife Ömer (r.a.) zamanında bir gün bir alacaklı, Halife’ye Şaban ayında ödenecek bir borçlu senedi göstermişti. Halife bunun hangi Şaban olduğunu sorarak, geçtiğimiz senenin Şaban ayı mı, bu senenin Şaban ayı mı, yoksa gelecek senenin Şaban ayı mu olduğunu öğrenmek istemişti. Keza Vali Ebû Musa’ya birbirini tutmayan iki emir verilmiş, bunlardan hangisinin ilk, hangisinin son olduğu bilinememişti. Ebû Musa’nın, durumu Hz. Ömer’e (r.a) sorması üzerine, Şûrâ Meclisi toplanmış ve mecliste çeşitli görüşler ortaya atılmıştı. Sonunda Hz. Ali’nin teklifi üzerine Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicreti, tarih ve takvim başı olarak kabul edildi. Bu olay, hicretin 17. senesinde oldu.

Kaynak:
http://yenisafak.com.tr/arsiv/2003/mart/04/g7.html

Destekleyen arkadaşlarımdan Allah razı olsun, lütfen bakmadan geçmeyin…

yosunbuka

kakaolupasta

hayatcemresi

cahide

karakazan

binbircesni

papatya.kizkulesi

Cuma Yazıları – Kötü Sözü içinde Tut / Brownie – Cheesecake (Peynirli Çikolatalı Kek)

Cumaya değer veren herkesin cuması mübarek ve bereketli olsun…

Adamın biri Hasan-ı Basri hazretlerine gelir. ´Biliyor musunuz der, filanca sizin hakkınızda olmayacak şeyler söylüyor?
– Nerden biliyorsun?
– Kulaklarımla duydum.
– Nerede? – Fitnecinin evinde
– Orada ne arıyordun?
– Ziyafete gitmiştim.
– Peki neler ikram etti?
– Çorba, börek, pilav, tatlı, dolmalar, köfteler, meyveler, şerbetler… Bir sürü şeyler işte.
Bütün bunları içinde tutuyorsun da o üç beş kelimeyi niye tutamıyorsun?

…………………………………………………………

Aslında taslaklarımda bekleyen onlarca tarif varken, son günlerdeki yeni gözdemle tanıştırmak istedim sizi. Brownie cheesecake aklınızı başınızdan alacak, çikolata delilerinin rüyalarına girecek bir tad. Bu güne kadar yediğim en güzel iki lezzetten biri. ( Antep baklavasını apayrı bir katogori de tutuyorum karıştırılmasın.:)) Diğeri kakolu makaron ama karar veremedim makaron mu daha nefis brownie cheesecake mi?
Daha cok kadinlarin sevebilecegini düsündügümden, koca tepsi sizin şimdiden sevine durun. Ama yine de bir dilim isteyen var mı diye cimri gözlerle etrafı süzüyor insan.:))
Bloglarda ilk rastladığımda garipsemiştim, peynir ve çikolata nasıl bir uyum sağlar diye. Ama inanki yiyince bir daha kolay unutmayacaksınız.

İlk denemek istediğimde, ev de labne benzeri hiç birşey yokdu ve aklıma hemen bir lt. süt kestirmek geldi. Labne peyniri yerine süt kesmiği kullandım ve sonucu harikaydı. Tabi ben sonucun süt kesmiğinden olduğunu anlamadım ve ikinci denememi 500 gr. lık quarkla yaptım. Yenilecek hali yokdu, adeta çamur gibiydi. Azmettim ve üçüncüyü 500 gr. süt kesmiği kullanarak yaptım. Resmini gördüğünüz de bu en son yaptığım.
Kesinlikle ilk denemenizde süt kesmiği kullanmanızı tavsiye ediyorum ki, ikinci denemeniz de labne vs. ne kullanacaksınız kullanın ben karışmam.:))

Tarifi misss gibi arkadaşımız sevgili Zerrin’den aldım, süt kesmiği gibi bir iki değişiklik var sadece.

2 

Malzemeler:

115 gr bitter çikolata ( Bitter çikolata yoksa aynı miktarda sütlü çikolata kullanın ve 2 kaşık kako ilave edin.)
85 gr tereyağı (Yarım bardak)
2 yemek kaşığı krema ( Elinizin altinda yoksa süt kullanin.)
2/3 su bardağı şeker ( Bir bardaktan 2 parmak eksik.)
2 yumurta
2/3 su bardağı elenmiş un (Bir bardaktan 2 parmak eksik.)
1 paket vanilya
1 tutam tuz.
Peynirli Karişim:
1,5 lt. sütten yapılan süt kesmiği (Sütü kaynama derecesine kadar ısıtın ve sirke ekleyerek kesilene kadar karıştırıp süzün.) Isteginize göre  kesmigi 2 litre sütten de yapabilirsiniz. Ben denedim sonuc daha güzel oldu.
1 yumurta
4-5 çorba kaşığı toz şeker
1 yemek kaşığı nişasta
1 paket vanilya
Yapılışı:
Çikolata ve tereyağ sıcak su dolu bir kap içine yerleştireceğiniz ikinci bir kase de yani benmari usulü eritin.
Eriyen karışıma şekeri ilave edip karıştırın.
Yumurtaları kırın ve kremeyı koyup gğzelce çırpın.
Un, vanilya ve tuzu karıştırıp sıvı malzemeye ekleyin, yeterince karıştırın.
Diğer tarafda süt kesmiğini, şekeri, yumurtayı ve vanilyayı kerema kıvamına gelene kadar çırpın.
Yağlanmış tepsiye önce çikolatalı karışımı bir kaç kaşık kalana kadar boşaltın.
Üzerine peynirli karışımın hepsini döküp güzelce yayın.
En üste kalan çikolatalı karışımı kaşık kaşık benekler olacak şekilde koyun ve 180° de 30-35 dak pişirin.
Gündüz pişrip akşam herkesi uyuttuktan sonra tadına bakın.:))

Mantarlı Tavuk Dürümü…

Yok, abarttığımın farkındayım, söylemenize gerek yok! Bu tür yemekler konusunda biraz değil çok abarttğımı biliyorum. Başlığa tantuni yazıp yazmama konusunda da epey terddüt ettim zaten. Tantuni desem ” Yeteeer!” sesleri duyacağım endişesiyle vazgeçtim.:)) Tantuni ile dürüm arasındaki farkı da size bırakıyorum, ben karıştırmayacağım o kısmını.
Hem tadı nefis, hem sağlıklı, hem kolay, yapmama için ne sebep varki? Şayet evdekilerden de “Yeteeer!” sesi duymassam.:))
Hamurişlerindeki gibi geniş bir yelpazesi var dürümlerin. Bu yelpazeyi açıldığı kadar açmalı öyleyse…

 3

Malzemeler:
300-400 gr. kıyılmış tavuk eti
9-10 tane taze veya konserve mantar
1 baş kuru soğan
1 tane domates
Yarım kırmızı biber
Karabiber, tuz, pulbiber ( Ben baharat kullanmadım ama kimyon yakışır denemek isterseniz.)
Bir kaç kaşık sıvıyağ
Arasına koymak için yeşillik.
Yapılışı:
Önce teflon tavaya sıvıyağı koyarak ısıtın ve tavuk etlerini kızgın yağa atın.
Etlerin rengi dönene kadar harlı ateşte çevirin ve mantarları ilave edin.
Mantarlar hafiften kızarmaya dönünce soğanı bir süre sonra da domatesi ilave edip yakmadan kısa bir süre daha kavurun.
Soğan ve domates fazla ölmeyecek, dişe gelir şekilde.
Etler ufak doğrandığından pişmesi kısa sürüyor ve ateşde fazla beklemediğinden suyunu salıp bilindik tavuk eti gibi sertleşmiyor.
Hatta ben eti azar azar kızgın tavaya atıp hızlıca pişirip bir kenera alırım ve diğer malzemeleri ayrı pişiririm, bu usul çok daha lezzetli oluyor.
Baharatlarını ileve edip yufkalara paylaştırın, yeşillik ve limonla servis yapın.

Cuma Yazıları – Strese Girenin İmanından Şüphe Ederim…

Müberek cumanın cümle Muhammed ümmetine hayır ve bereket getirmesini diliyorum.
Bu güzel cuma sabahi güne yine Tahir Büyükkörükçü hocanin o güzel vaaziyla başladim. Takip etmek isteyenler Kon tv.’ de her sabah Türkiye saati ile 09 ile 10 arasında bu doyulmaz vaaz dan faydalanabilir.

Geçenlerde Bir arkadaştan aldığım ve okuyunca ” Kendine gel!” dedirten bu güzel yazıyı sizinle de paylaşmak istedim.

Geçen yıl memlekette bir arkadaşla otururken hayatın sıkıntıları ve zorlukları konuşulmaya başlanınca bende kendisine stres ve stresle mücadele hakkında bildiklerimi anlatmaya başladım. Arkadaşım da benimle birikimlerini paylaşıyordu. Bir ara babamın söylediği ‘Strese girenin imanından şüphe ederim!’ lafını attım ortaya. Arkadaşım ‘doğru bir cümle’ dedi. ‘Hatta bir insan stres yüzünden hasta olursa Allah o insana bunun hesabını bile sorar’ dedi.

Stres, halkın bildiği ve kullandığı anlamıyla, sıkıntıları kafaya takmak demektir. Sıkıntılar insanı mutsuz ediyor. Mutsuzluk insanı hasta ediyor.
Kimisi hastalıklarla mücadele etmekten yoruluyor. Mutsuz ve hasta oluyor.
Kimisi ailesiyle problemler yaşamaktan bunalıyor.
Kimisi çocuklarıyla baş edememenin sıkıntısını yaşıyor.
Kimisi maddi sıkıntılarla boğuşuyor.
Kimisi çevresindekilerin kendisini anlamadığından dert yanıyor.
Kimisi bir sevdiğini toprağa verince hayata küsüyor.
Hayatta insanı strese sokan o kadar çok şey var ki. Herkes kendisine dert edecek bir sıkıntı bulabilir.
Stresle iman arasında bir bağlantı var mı dersiniz?
Sıkıntılarla dolu bir hayat denilince benim aklıma hep Peygamberler geliyor. Allah Peygamberlerin kıssalarını ayrıntılarıyla bize niçin aktarıyor dersiniz? Okuyup, ibret almamız için değil mi?
Peygamberlerin hayatlarından yola çıkarak bazı sorular sormak istiyorum.
Hastalığı kafaya takıp bunalıma giren insan ‘Allah’ım beni niçin hastalıkla imtihan ediyorsunuz ki?’ demiş olmuyor mu?
Hz. Nuh’u oğluyla imtihan eden Allah, sizi evlatlarınızla imtihan edemez mi?
Hz.İbrahim’i babasıyla imtihan eden Allah, sizi öz babanızla imtihan edemez mi?
Hz. Lut’u eşiyle imtihan eden Allah’a, ‘Beni niçin eşimle imtihan ediyorsun ki?’ deme hakkına sahip olduğunuzu mu düşünüyorsunuz?
Hz. Yusuf’u kardeşiyle imtihan eden Allah, belki sizi de kardeşlerinizle imtihan ediyordur!
Tüm peygamberlerin hayatları sıkıntı (imtihan) dolu olduğuna göre, bizim hayatımızda da bazı sıkıntıların olması hayatın bir parçası değil mi?
Anne veya babasını kaybedince bunalıma giren bir insan Allah’a ‘Benim annemi / babamı niye alıyorsun ki?’ deme hakkına sahip olduğunu mu sanıyor?
En büyük acı evlat acısıdır!’ denir. Bu acıyı yaşayan anne babalar ‘Allah kimseye yaşatmasın!’ derler.
Alemlere rahmet olarak yaratılan Hz. Muhammed Mustafa’ya bile torpil yapmayan Yaratıcının, bize torpil yapmasını beklemeye hakkımızın olmadığını hiç düşündünüz mü? Beş defa evlat acısıyla imtihan edilmiş bir Peygamberin ümmeti olduğumuzu bilmek zorundayız.
‘Kardeşim onlar Peygamber, biz insanız’ diye kimse itiraz etmesin. Peygamberler de bizler gibi üzülen, ağlayan, Allah’a sığınan insanlardı. Allah tarafından özel seçilmiş oldukları gerçeği ‘insanı’ acılara tepkisiz kalacakları anlamına gelmez. Bize düşen hayatı doğru anlamaktır. Unutmamalıyız ki, Peygamberlerine torpil yapmayan Allah, bize de torpil yapmaz.
Stres ile iman arasındaki ilişki kafamın içinde uzun zamandır dolanıyordu. Bir okuyucum bana öyle bir söz gönderdi ki, o sözü okuyunca kafamın içinde dolanan cümleler köşe yazısına dönüştü. Bu yazıyı da o güzel sözle bitirmek istiyorum.
Çok sıkıldığınız zaman bu cümleyi hatırlayın. Hatta bana kalsa pano haline getirilip ev veya işyerinin duvarlarına asılması gereken bir söz.
Bir gün dünyaya ait büyük bir derdin olursa Rabbine dönüp, ‘Benim büyük bir derdim var!’ deme, derdine dönüp ‘benim büyük bir Rabbim var!’ de.

Sait ÇAMLICA
Eğitimci – Yazar
http://www.saitcamlica.com sayfasından alıntıdır.

Köfteli Kuru Patlıcan Sarması

Yemeğin ismini duyunca insanın Edirne’liler gibi “breh, breh” diyesi geliyor.:))) Ama yapılışı kolay ve zaman almayan hatta paratik diyebileceğimiz bir ana yemek. Kuru patlıcanı çok sevdiğimden ve kuru patlıcanın Antep yemekleri dışında kullanım alanlarını bilmediğimden, çok ilgimi çekti tarifi. Geleneksel bir yemek olduğunu biliyorum ama, nereye ait oldugunu bilmiyorum. Kuru patlıcan kullanabileceğiniz gibi, taze patlıcanı kızartarak da yapabilirsiniz. Ben tamamen kayınvalidemin anlatımına göre yaptım. Belki aslında ufak farklılıklar vardır.

 
yemek_009
Malzemeler:
  • 20- 25 tane uzunlamasına kesilip kurutulmuş patlıcan
  • 300 gr. kıyma
  • 2 tane kuru soğan
  • 2 diş sarımsak
  • 1 tatlı kaşığı salça
  • 1 dilim bayat ekmek

Maydanoz

  • Karabiber, tuz
Üzerine dökmek için:
  • 1 tatlı kaşığı salça, 1 bardak su, sıvıyağ
Yapılışı:
  • Kuru patlıcanları üzerini geçecek kadar suda haşladım. ( Tırnak geçecek yumuşaklığa gelmeliler.)
  • Köftenin malzemelerini hazırlayarak normal bir köfte harcı yoğurdum.
  • Minik köfteler yaparak patlıcanları kenarlarına sardım. (Resme bakın.)
  • Patlıcan sardığım köfteleri tepsiye yan yana dizdim.
  • Sıvıyağı tavaya koyup salçayı kavurdum ve suyunu koyup bir taşım kaynattım.
  • Salçalı suya bir miktar tuz ve pul biber ekleyerek tepsideki malzemenin üzerine gezdirdim.
  • 2oo° de ısıtılmış fırında suyunu çekene kadar pişirdim.

Hindistancevizli Kurabiye

Biraz geç olsa da herkesin kurban bayramı yürekten kutluyorum.

Günlerin kıslmasıyla hayat içindeki koşuşturma daha da hızlandı. Çoğu insan gibi ben de işlerin bir ucunu diğer ucuna yetiştiremiyorum. Sorun birşeyler hazırlayıp fotoğrafını çekmekten ziyade, bilgisayarın baçına geçip onları yayınlama aşamasına getirmek. Yine de zevkli bir uğraş olduğundan blogdan vazgeçmek işime gelmiyor.:)

Bu kurabiyeler yine benim geliştirmem. Daha doğrusu tevafuk geliştirdiğim bir kurabiye hamuruna fındık, hindistancevizi gibi eklemeler yaparak yeni çeşitler üretme çalışması. Zaten kurabiye yapmak öyle ahım şahım birşey de değil. Bir kaç kurabiye bilince artık tahmin edebiliyorsunuz ne eklersem nasıl sonuç alırım diye. (Tabi çok özel tarifleri bunlardan ayrı tutuyorum.) Hindistan cevizi sevenlere ve kurabiye canavarlarına mutlaka tavsiye derim, gerçekten hoş bir tarif. 

yemek_036
Malzemeler:

1/2 bardak yumuşak tereyağ

3 kaşık crem frace

4-5 kaşık sıvıyağ

3 kaşık hindistancevizi

1/2 bardak şeker

1 vanilya

1 çay kaşığı silme kabartma tozu

1 yumurta

Yapılışı:

Sıvı bütün malzemeler karıştırılır ve 1 kaşık bir kenara ayırlır.

Toz malzemeler sıvı malzemelere katılarak kurabiyenin hamuru hazırlanır.

Küçük parçalar koparılarak yuvarlanır.

Ayrılan sıvı malzeme kurabiyenin üzerine sürülerek hindistancevizine batırılır. Yapışması için üzerine bastırılıp hindistancevizinin biraz içine gömülmesi sağlanır.

Tepsiye dizilip 180 de pişirilir.

Isparta'dan Kuyruğu Sulu / Cuma Yazıları – Altın Top

Hayırlı ve bereketli cumalar…
Bu güzel hikayeyi yıllarca dedemden dinlemiştim. Rahmetli den kalan güzel hatıralarımdan biriydi. Internette karşıma çıkınca çok mutlu oldum ve sizlerle de paylaşmak istedim. Rabbim bize emanet edilen altın toplarımızın kıymetini bilmeyi nasip etsin..

Zengin bir ailenin fakir bir komşusu varmış. Evlerindeki saadetin dalgalanmaları, zengin ailenin duvarlarını aşarak kulaklarına kadar ulaşırmış. Akşam olunca , fakir ailenin evindeki gülme ve saadeti duyunca zengin komşu gıpta edermiş. bir gün karısına demiş ki:

   “Biz bu kadar zengin olduğumuz halde neden neşemiz yok?  Sen yarın fakir komşunun hanımından sor bakalım, saadetlerinin sebebi ne ise, biz de onlar gibi saadete nail olmaya çalışalım.

   ” Kadın sabah olunca fakir komşuyu ziyarete giderek, konuşma sırasında evlerindeki saadetin sebebinden sual açmış, fakir komşunun hanımı demiş ki:

   “Bizim küçük bir altın topumuz var. Akşam olunca ben efendime o da bana altın topu atarak oynar eğleniriz.” Akşam olunca zenginin karısı meseleyi kocasına nakletmiş. Adam ertesi gün bir kuyumcuya giderek altın bir top sipariş etmiş. Topu aldığı günün akşamı karısı ile karşı karşıya oturup, altın topu birbirlerine atmaya başlamışlarsa da, hayal ettikleri neşe bir türlü doğmamış… Hatta madeni topun ağırlığı sebebeiyle canları yanmış; sert atışlar yüzünden topun isabet ettiği vücutları, yer yer morarmış. Sabah olur olmaz zenginin karısı, alelacele fakirin ailesinden sual etmiş:

  “Biz senin dediğin altın topu yaptırdık, fakat neşelenemedik.” demiş. Fakir komşu:

   “A komşum, o bildiğin gibi top değil. Sarı saçlı masum bakışlı bir yavrumuz var. Biz ona “altın top” diyoruz. Akşam olunca kah benim kucağıma, kah babasına koşar ve bizi eğlendirir. Onunla meşgul olurken yorgunluğumuzu unutur, neşeleniriz.” cevabını vermiş.

İslam’da Kadın ve Aile, Mehmed Emre, Bedir Yayınevi, 1979, 6. Baskı

……………………………………………………………………

İmkanım olsaydı Türkiye’yi adım adım gezer, yöresel yemekleri kayıt alıtına alırdım. Gerçi bu işi profosyonel anlamda yapanlar zaten var da, ben kendi adıma konuşuyorum. Yöresel yemekler aynı zamanda kültürümüzü tanıtmak adına da önemli. Mesela, buradan beni takip eden ve bloğu olmayan takipcilere desem ki, kendi yörenize ait ve çok bilinmeyen tariflerinizi bana ulaştırın ve ben imkanlarım el verdiği ölçüde onları deneyip yayınlayayım. Hatta sadece yemek değil peynirler de olabilir. Ben burada yapabileceğim kadarını denerim ve gönderen arkadaşımın ismiyle yayınlarım. Böylece mutfak kültürümüze katkımız olur.

İnternetin en güzel yanlarından biri bu sanırım. Farklı farklı şehirlerden – yabancı diliniz varsa ülkelerden- insanlarla ortak biryerde buluşma imkanı sunuyor.

İşte bu kadar cümleyi bana kurduran lezzetlerden biri: Isparta’nın “kuyruğu sulu” böreği. Çiğ böreğe benzeyen ama onun gibi kızartılmadan sac üzerinde pişirilen bir börek. İsmine pişerken uç kısımlarından akan harcın suyundan dolayı kuyruğu sulu deniyor. Tadıysa tahmin edebileceğiniz gibi gerçekten nefis.

6

Malzemeler:

  • 300 gr. kıyma
  • 1 tane domates
  • 1 tane ince kıyılmış soğan
  • Maydanoz
  • Karabiber, tuz
  • Un, su ve tuzdan hazırlanmış hamur
  • Yağlamak için tereyağı
  • 1 bardaktan biraz az su

Yapılışı:

  • Kıyma, rendelenmiş domates, ince kıyılmış maydanoz ve soğan karıştırılıp baharatları ve su eklenir.
  • Hamurdan bezeler hazırlanır.
  • Bezeler tabak büyüklüğünde açılıp, sulu içten bir kaşık kadar yayılarak konur ve bir tabak yardımıyla etrafı kesilir.
  • Kızgın sac üzerinde pişirilip tereyağıyla yağlanır.

Afiyet olsun…

Fındıklı ve Kakolu Biscotti

Bu aralar bloglardaki dugunluk herkesi etkiledi sanırım. Hepimiz kendimizle ilgili sanıyoruz ama, göründüğü kadarıyla bu bireysel değil. Hatta bazı teorilerim bile var: Yemek blogları arasında dolaşan bir grip, bilgisayarların topyekün grevi veya yemekler fotoğrafları çekilirken yüzlerini kapatıyor.:)) Ama biz sabırlıyız direniriz, ben den söylemesi.:))

Biskotti benim, macaron, peykek gibi geç tanıdığıma pişman olduğum lezzetlerden. Kurabiye değil en başta onu söyleyeyim, bu daha başka birşey…
Kıtır ve gerçekten nefsi bir tadı var. Hem içindeki malzemeler de yapılacak değişiklikle bir sürü farklı lezzet elde etmek de mümkün. Benim vazgeçilmezim kako olduğundan benim gözdem bu. Portakallı, fıstıklı gibi çeşitleriyle sizin gözdeniz hangisi olacak? Denemesi bedava  demiyorum tabiki az da olsa biraz maliyeti var.:))

 100_2561

 Malzemeler:

  • 2 bardak un
  • 90 gr. tereyağı
  • 1/2 bardak kako
  • 1 bardak şeker
  • 1 bardak iri fındık
  • 2 yumurta
  • 1 tatlı kaşığı kabarma tozu
  • 1/4 tatlı kaşığı tuz

Yapılışı:

  • Önce tereyağı ve şeker çırpılır.
  • Yumurtalar kırılarak bir süre daha çırpılarak diğer malzemeler katılır.
  • Katılan malzemelerle güzelce yoğrulur.
  • Bu hamur iki parçaya bölünerek rulo yapılır ve her iki parçada tepsiye konup biraz bastırılır.
  • Fırın önceden 180° de ısıtılır ve tepsidekiler 25 dak. pişirilip çıkartılır.
  • 20- 30 dak. dinlendirilip iki cm. lik verev parçalara kesilir. hamurun parçalanması sebebiyle, bu işlem biraz zor oluyor ama sabırla bu işin üstesinden gelebilirsiniz.
  • Fırının ısısı 150 ° ye düşürüp fırın telinin üzerine biscottilerinizi dizin ve 20 dak. daha fırınlayın.
  • Bu süreyi aşmanızın hiç bie sakıncası yok, ben hep daha kıtır sevdiğimden daha fazla bekletirim.