Cuma Yazıları- Bir Çift Çorabın Kıssası

Takipçilerimi  Allah’ın selamıyla selamlıyor, hayırlı cumalar diliyorum…

Dünyaya geldiğin zamanı düşün,

Şen ağlardın, fakat gülerdi âlem,

Öyle bir hayat sür ki, senin gidişin

Sana sevinç olsun âleme matem.

 Hasan efendi adıyla meşhur bir ihtiyar vardı. Yaratılış gayesini iyi bilirdi. Ömrünü dînine hizmet etmekle geçirmişti. Mum dibine ışık vermez misâli, oğluna ne kadar nasihat etmişse de, oğlu söz dinlememişti. Ölüm döşeğindeyken oğlunu çağırıp der ki:

  “Oğlum bugüne kadar hiç bir nasihatimi dinlemedin. Son bir arzum var, onu bari yerine getir!” Oğlu merakla sorar:

  “Son arzun nedir, baba?”

  “Ben ölünce, yıkandıktan sonra, daha kefenlenmeden, hocadan müsaade iste, babamın vasiyeti var de, ayaklarıma çorap giydir?

“Baş üstüne babacığım. Bir çift çorabın ne kıymeti var. Söz veriyorum, vasiyetini yerine getireceğim.

“İhtiyar baba sevdiği bir arkadaşını da çağırıp ona der ki:

“Bu mektubu ben ölüp defnedildikten sonra oğluma vermeni rica ediyorum.”Arkadaşı kabul ederek mektubu alır. Gün gelir, ihtiyar Hasan Efendi, fâni dünyadan, baki âleme göç etmek üzere vefat eder. Meyyit yıkanıp, kefenleneceği zaman, oğlu elinde bir çift çorapla gelir. Hoca efendiye babasının vasiyetini anlatır. Çorapları kendi elimle giydireyim, der. Hoca, Mektubât-ı şerifi okumuş bilgili bir kimsedir. Hasan Efendinin oğluna der ki:

“Kefen üç parça olur. Çoraplarla dört, beş parça oluyor, bidattir, caiz değildir. Dine uygun olmayan vasiyetler yerine getirilmez.”

Bu işlerle pek alakası bulunmayan, Din-i Mübin-i İslam’ı sadece cenaze namazından ibaret sanan kimileri, mevtanın oğluna hak vererek ehl-i sünnet imâma itiraz ederse de, imâm efendi, münakaşaya meydan bırakmadan meyyiti hemen defin ettirir.

Defni müteakip Hasan Efendinin arkadaşı, mektubu çıkarıp oğluna verir. Oğlu açıp okumaya başlar:

“Oğlum, gördün, dünyada ne kadar çok malım, mülküm varken, bir çift çorabı bile ayağıma giydiremedin. Malımın hepsi dünyada kaldı. Kabre amelimle girdim. Benden ibret al! Nasıl yaşarsan yaşa sonunda öleceksin. O halde hemen tövbe et! Ahireti kazanmak niyetiyle yaptığın bütün işler dünya değil âhiret olur.

Fırında Biber Dolması

 Takip edenlerin uzun süre kapuska görmek istemeyeceklerini tahmin ederek yeni tarif yayınlamaya karar verdim.:) Bu uzun aranın sebebi biraz rahatsız olmam ve vakit bulamamdan dolayı yoksa blogu bırakmış filan değilim. 

Yemeğimiz blog arkadaşlarımda görüp denediğim fırında biber dolması. Yemekleri anlatırken biraz mübalağa yapıyormuşum gibi geliyor bana   ama aslında öyle değil tabi.  Bir şeyi güzel bulduğumda onu söylemek gerekir diye düşünürüm. Arkadaşlarımızın, çocuklarımızın ve çevremizdeki başka insanların,  yaptıkları ahlaki güzel hareketlerin hoş olduğu vurgusu yapılırsa, onları bu konuda teşvik etmiş oluruz. Yemekleri de bu konuda teşvik edemediğimize göre ben de bu lezzetleri anlatmakla bu işi çözüyorum. Rabbım bize nimeti vermiş,  akıl fikir, yapacak  sıhhat, kabiliyet de vermiş ve ortaya güzel şeyler çıkmış, neden anlatmayalım ki?

Yani anladınız dolma çok güzel olmuş. Bir şey  de ancak bu kadar dolaylı anlatılır.:)) Bu güne kadar yediğim en güzel dolma. Bu dolmayı bu kadar lezzetli yapan nedir diye çok düşündüm ama diğer dolmalardan tek farkı fırınlanması. Sanıyorum fırında olmasından dolayı çok yavaş pişmesi ve biberin haşlanmak yerine kızararak pişmesi. Bu kadar farklı olacağını aklıma getirmemiştim ama bundan sonra normal dolmayı yapmak istemem herhalde. Yine canım istedi yarın yapsam mı acaba? 

Malzemeler:

  • 10 tane dolmalık biber
  • Her biber için ortalama iki yemek kaşığı pirinç ( Biberlerin büyüklüğüne göre ayarlayın, benimkiler öksüz doyuran cinstendi:)
  • 1 büyük soğan
  • 5-6 diş sarımsak
  • 1-2 yemek kaşığı karışık salça
  • 1 tatlı kaşığı nane
  • 1 çay kaşığı yeni bahar
  • 1 çay kaşığı tarçın
  • 1 çay kaşığı karabiber
  • 1 tatlı kaşığı pul biber
  • 1 yemek kaşığı limon tuzu
  • 1 bardaktan eksik zeytinyağı
  • Tuz

Yapılışı:

  • Bildiğiniz usulle dolma harcını hazırlayın. Zeytinyağının birazını üzerine gezdirmek için ayırın, limon tuzunu da harcına koymayın suyuna konacak.
  • Biberlerinizi doldurup kenarları yüksek bir fırın kabına yerleştirin.
  • Limon tuzunu biraz suyla eritin ve dolmaların üzerine dökeceğiniz suya karıştırın. Üzerine biberlerin yarısına gelecek kadar su koyun.
  • Fırını önceden 180° de ısıtılmış fırında pişirin.

Dikkat edin biberlerin kabuklarından yanıp siyahlaşan bölümleri yemeyin! İnancımıza göre, ayrıca sağlık açısından sakıncalıdır.

Zeytinyağlı Kapuska

Yepyeni bir haftanın ilk gününde tüm dostları Allah’ın selamıyla selamlıyorum.

Tarifime geçmeden  önce daha ilginç bir yazıyı  sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hızına ayak uyduramadığımız bir zamanda yaşıyoruz. Ana baba bedduası alıp da iki yakası bir araya gelemeyenler gibi, biz de vaktin bereketiyle bir araya gelemiyoruz. Hep yaptıklarımız palanlarımızdan az, isyanımız itaatimizden çok…

Bu gün ilk defa sadece zeytinyağıyla hazırladığım kapuskayı sizlerle paylaşmak istedim. Bir süre önce yemekleri çoğunda sadece zeytinyağı kullanarak denemeye başladım. Zaten Antep de zeytinyağlı ayrımı olmaz, sıvı yağın girdiği her yemeğe rahatlıkla kullanırız.

Kapuskanın içine biraz da sarımsak koyunca lahana sarması gibi nefis bir yemek oldu. Hatta eşim gibi sebze yemeklerine itiyatlı davranan biri bile kapuskayı severek bir iki tabak yiyor. Eh için de sarımsak var acı vara, ekşi var… Bir Anteplinin eşi için daha ne olsun?:)))

Malzemeler:

  1. 400-500 gr. Kıyılmış lahana1 baş soğan
  2. 3 diş sarımsak
  3. 2 yakış pirinç
  4. 1 yemek kaşığı karışık salça
  5. 1 tatlı kaşığı pul biber
  6. Zeytinyağı
  7. Karabiber, tuz
  8. 1 limon ya da bir çay kaşığı limon tuzu

Yapılışı:

  1. Zeytinyağını kızdırıp kıyılmış soğanları içine atın.
  2. Soğanları pembeleştirin ve salçayı ekleyin.
  3. Salçanın kokusu çıkana kadar kavurduktan sonra pul biberi, kıyılmış lahanaları da tencereye ilave edip, kısa bir süre lahanayı kavunu, salçayla birbirine geçmesini sağlayın.
  4. Üzerine lahananın hizasına kadar su koyup pirinci ve tuzu atıp pişirin. İstediğiniz kıvamda olması için gerekirse su ilavesi yapabilirsiniz. Piştikten sonra pirincin suyunu çekeceğini göz önünde tutun.
  5. En son 1 çay kaşığı limon tuzu, ya da bir limon suyunu sıkın ve servis yapın.

Enerji Içecekleri Gerceği

 İlk olarak 1987′de Avusturya’da ve 1997′de Amerika ve diğer ülkelerde satılmaya başlanan enerji içecekleri, özellikle gençler arasında çok popüler. Günümüzde 140 ülkede 200′den fazla marka olduğu biliniyor ve bu içecekleri tüketen gençlerin sayısı her geçen gün katlanarak artıyor.

Bazıları bunları kahvaltıda, öğle ve akşam yemeklerinde ve aralardaki atıştırmalarda adeta su veya soda gibi içiyor. Amerika’da yapılan bir araştırma 12-17 yaş arası gençlerin yüzde 31′inin düzenli olarak enerji içeceği içtiklerini gösteriyor. İster inanın ister inanmayın, 4 yaşındaki çocuklar için pazarlanan enerji içecekleri bile var!

 Fortene Dergisi’nde 2006 yılında yayınlanan bir rapora göre enerji içecekleri pazarı Amerika’da 2000 yılından beri yüzde 700 oranında büyümüş ve yıllık satış rakamları 5,4 milyar dolara ulaşmış durumda. Bizde durum henüz o kadar vahim olmasa da, bunlar küçük Amerika olma yolunda hızla ilerleyen ülkemiz için önemli uyarılar.

Enerji içeceklerinde fazla miktarda kafein var: Enerji içeceklerinde gazoz, kola, soda gibi benzeri alkolsüz içeceklere göre çok daha fazla kafein bulunuyor. Bunların çoğunun 250 mililitresinde 80 miligram kafein olmakla beraber içlerinde kutu veya şişe başına 505 miligrama varan miktarlarda kafein ihtiva eden enerji içecekleri de var.

Yazının devamı için lütfen buraya bir bakın…

Cuma Yazıları – Nasıl Olsa Gülemez

Cumaya hürmet eden tüm gönüllerin cuması mübarek olsun…
 
 Çok zengin ama geçimsiz, dirliksiz bir adam bir cariye satın almak için esir pazarına gitmiş. Kendisine çok güzel bir cariye göstermişler. Adam beğenmiş. Fakat güldüğü zaman çirkin dişleri göze çarpıyormuş. Adam bu yüzden kararsızlığa düşmüş. Bu esnada yanında bulunan meşhur İzzet Molla bu geçimsiz adama akıl vermiş:

– Efendimiz, bu cariyeyi kaçırmayın. Nasıl olsa devlethanenizde ona gülmek nasip olmaz.

Ekşili Patlıcanlı Köfte (Malatya)

 Bulgurun kullanıldığı her yemeği severek yiyorum. Malatya mutfağının lezzetlerinden olan bu yemeği geçenlerde nefis yöresel yemekler yapan  Cahide arkadaşımdan almıştım. Patlıcan ve bulgur birbirine çok yakışıyor. Meyve sebzeleri mevsiminde tüketmek kuralını aklınızdan çıkarmadan, patlıcan mevsimi geldiğinde mutlaka bu tadı deneyin.

Not: Blog arkadaşlarımı biraz ihmal ettiğimin farkındayım. Yorumlarına geç cevap verdiğim gibi onları ziyaretlerimde seyrekleşti. Vaktimin az olduğu bir dönem geçiriyorum ve inşallah bu süre sonunda her şey daha kolay olacak benim için.

Köfte malzemeleri:

  • 1 bardak ince bulgur
  • 1 yumurta
  • 2-3 kaşık un
  • Tuz

Yemeğin malzemeleri:

  • 2 tane patlıcan
  • 1 kuru soğan
  • 1 domates
  • 2 yeşil biber
  • 1 kaşık salça
  • Nar ekşisi ya da başka bir ekşi
  • Zeytinyağı, nane, tuz

Yapılışı:

  •  Bulgurun üzerine yarım bardak ılık su koyarak ıslatın.. ( Sıcak su kullanılmıyor.)
  • Islanan bulguru bir saat bekletip üzerine unu, yumurta ve tuzu koyarak yoğurmaya başlayın.
  • Gerektikçe su ilavesiyle yumuşak bir köfte harcı yoğurun.
  • Yoğurduğunuz köfte harcından misket büyüklüğünde parçalar koparıp yuvarlayın.
  • Patlıcanları küçük küçük doğrayıp zeytinyağında kızartın.

  • Soğanı doğrayıp kavurun ve biberi de ekleyerek ikisini de yumuşayana kadar kavurmaya devam edin.

  • Kavrulan malzemenin üzerine doğranan domatesi de katarak biraz daha kavurup salçasını ekleyin.

  • Biraz da salçayla kavurup 3-4 bardak su ilave edin ve kaynamaya başlayınca patlıcanları, tuzunu atın.

  • Suyu beş dakika kaynatıp köfteleri de ekleyin.

  • Patlıcanlar ve köfteler  yumuşayınca ocaktan alın ve üzerine nane serperek servis yapın.

Cuma Yazıları…

Hepimizin cuması bereketli olsun.

Gazze ye ulaşan yardım konvoyundaki herkeslen Rabbım razı olsun. Yaralara bir nebze de olsa ilaç oldukları, en azından İslam alemine birlikle bazı şeyleri  değiştirebilecekleri  konusunda örnek oldular. Darısı uyuyan ümmetin başına…

Antep'in Sarımsak Kebabı

  Gelelim fasulyenin faydalarınaaa… Yok aslında konu fasulye değil elbette resimden malum olduğu üzere.  Taslaktaki resimle uğraştıktan sonra şimdi sıra tarifinde demek istedim ama benden başka kimse de anlamdı elbet.:)

Antep de bilenler bilir her şeyden ekmek arası dürüm yapıldığı gibi hürmetli atalarım her sebzeden, hatta  sebzeyi de geçin meyveden kebap yapmış ve Antep mutfağının günümüze en zengin mutfaklardan biri olarak gelmesine katkıda bulunmuş.  Yenidünya kebabı, keme( Bir mantar türü) kebabı, patlıcan kebabı, sebze kebabı, sarımsak ve soğan kebabı bunlardan adı en çok duyulanlar…

 Türk bakkallarının bizim gibilere acıyarak taze sarımsağı buralara getirmesiyle hasretini çektiğim bazı tatlarda kavuşmuş oldum.:)  Bu arada hala şivediz yapacak kadar kalın sarımsaklar gelmiyor belki sesimi duyan birileri olur.

Sarımsak kebabı baharda sarımsakların baş verdiği kısa bir dönem de yapılabilen bir kebap. Kuru sarımsaktan denemedim ve de deneyeni görmedim. Kanaatimce daha ağır olacaktır. Sarımsak sevenlerin beğeneceği sevmeyenlerin de yanından geçmemesi gereken bir kebap ( Onlar diğer kebapları denesinler…)

  Malzemeleri:

  • 8-10 baş taze sarımsak başı
  • 400 gr. orta yağlı kıyma
  • Tuz, karabiber
  • Varsa bir mangal ve kömür yoksa bir fırın tepsisi ve onun girebileceği bir fırın.:)

Yapılışı:

  • Sarımsak başlarını yıkayın, başındaki püsküllerini hafiften oyarak çıkartın ve üst katlarındaki kabuğu soyun. Dikkat edin kabuklar sarımsak dişleri görünecek kadar derin soyulmasın, kabuk pişmesine yardım edecek.
  • Sarımsakları ortadan dikey olarak resimdeki gibi ikiye yarın ama tam koparmayın.
  • Kıyma ve baharatları karıştırıp yoğurun.
  • Kıymadan aldığınız parçaları sarımsakların yarıklarına koyup kıymalı tarafı üste gelecek şekilde tepsiye dizin.
  • Malzemenin üzerine yarım bardak kadar su gezdirip üzerini folyo veya başka bir tepsiyle kapatıp 200 ° de ısınmış fırına koyun. 30. 40 dak. sonra kapağını açıp bakın, sarımsaklar yumuşamışsa kapağını açıp üstünü kızartın.

Serviste ayran ve kübban ya da açma ekmek yani Antep de evlerde yapılan ev ekmeği …

Tencerede Tandır Kebabı ( Nesrin Teyzeden…)

 

Yemek vardııır, yemek vardır…  Girizgaha nasıl yapayım derken aklıma ilk gelen bu cümle oldu.  Çünkü bu yemek öyle bildiğiniz et yemeklerinden değil, en azından mutfağa girip pişireceğiniz tarzda değil. Sabah 11 civarı başlarsanız akşam 6 civarı yemek sofrada olur.  Yok ne şaşırın ne de yüzünüzü buruşturun, çünkü yemeğin tadına baktığınız da mırıltı arasından diyeceğiniz ilk söz ” Bu nasıl bir tat böyle?..”

Bütün bu anlattıklarım tandırı hiç yemeyenler için geçerli onu baştan söyleyeyim. Çünkü bu yemek bildiğiniz tandır tadında, evde yapılan, tadına göre az enerji harcanan muhteşem bir et yemeği.

Tencere de yapılıyor, kavurma ve fırınlanmış arası bir tadı var ve ağzınızda adeta eriyor.  Tarif daha önce tavuk ve et terbiyesini  verdiğim Nesrin teyzenin. Yakında Nesrin teyze et  yemekleriyle markalaşırsa hiç şaşırmayın.:)) Bu maharetli hanım Hataylı yakın bir arkadaşımın teyzesidir, arkadaşıma bu tarifleri bana aktardığı için teşekkür ediyorum.

Bir çok bilimsel(!) safsatayla kırmızı eti mutfaklarımızdan çıkarmaya çalışanların inadına kırmızı etten vazgeçmeyin. Kırmızı et yemek efendimizin sünneti olup atalarımızın sofralarından uzak kalmayan bir nimettir. Doğal ve dengeli beslenmenin yapı taşlarındandır. Özellikle çocuklarımız için kırmızı eti imkanlarımız el verdiğince diğer doğal besinlerin yanı sıra tüketelim.

Et yerine GDO lu soya, tereyağı ve zeytinyağı yerine margarin tüketen tahıllardan gittikçe uzaklaşan, tam yağlı sütün, peynirin tadını unutanlardan olmayalım.  Damak tadıyla birlikte yemek kültürü ve sağlığını kaybedip ilaç sektörünün av olarak gördüğü insanlardan olmamamız dileğiyle…

Not: Eti sağ elle tutup ön dişlerle ısırarak yemek sünnettir, çatal bıçak kullanmayın. Ön dişlerle Çekerek koparılan etin -bilim keşfetmiş olmasa da-  etin daha kolay sindirimi için  veya başka bir açıdan gerekli olduğunu düşünüyorum. Efendimiz hiç bir şeyi boşuna yapmaz.  

Malzemeler:

  • Buzluklarınız da hala kaldıysa  1 kg. civarı  kemikli kurban eti ( Kalmadıysa kasaptan da alabilirsiniz sakıncası yok.:)
  • İyi kapanan bir tencere, bir çatal, bir ocak:)))
  • Tuz, karabiber

Yanında yemek için: Eğer çok et yiyemeyen veya kişi çok et az ise pilav, salata yerine kuru soğan ve yoğurt.

Yapılışı:

  • Et yıkayıp suyunu süzün ve tencereye koyun.
  • Ocağın altını önce orta ısıya açın kaynayınca en düşük ısıya alın. (Ocağım 9 kademeli ve ben 1. veya 2. kademe de en fazla 3. kademeye çıkararak pişirdim.)
  • Düşük ısı da bir iki saat kaldıktan sonra kapağı açıp bir bakın sulanmış olmalı.
  • Tekrar kapağı kapatıp tencereyi unutun… :)
  • Birkaç saat sonra tekrar bir göz atın, ortalama 4-6 saat sonunda etin suyunu çekmiş yağını salıyor olması gerek. Bu aşama da etlerin tersini çevirin ve baharatlarını ilave edin.
  • Bu şekil de de 1 saat civarı bırakın ve tekrar bakın. Etin yağının için de kızarmış olduğunu göreceksiniz. 
  • Üst tarafı yeterince kızarmadıysa tekrara çevirerek bir süre daha kızartabilirsiniz. Dikkat edin kurutmayın!

Pişme süresini  yemek saatinize göre uzatıp kısaltabilirsiniz. Ortalama 8-6 saat sürüyor pişmesi. Ben bazı kereler 1. ve 2. kademe de bazı kereler de 1. 2. ve 3. kademeleri kullanarak hızlandırarak pişirdim. Ama hiç 6 saatten kısa olmadı.

Haa bir de ekmeği ev de yapın da şöyle Osmanlı işi bir ziyafet olsun.

Cuma Yazıları- Köşe

 

Geç kalmış bir cuma yazısıyla tüm dostları Allah’ın selamıyla selamlıyorum… Noel kirlerinin bulaşmadığı berrak ve hayırlı bir cuma dilerim iyi niyetler okuyan herkese…

Hazret-i Şems’i, konuşup nasihat etmesi için bir meclise davet etmişler. Hazret, meclise girer girmez, kapı eşiğine oturmuş. Kendisini baş köşeye davet edenlere de şu cevabı vermiş: 

  “ Adam adamsa oturduğu her yer köşe olur ona! Adam adam değilse, köşe bile eşik olur ona!”

Geç kalmış bir cuma yazısıyla tüm dostları Allah’ın selamıyla selamlıyorum… Noel kirlerinin bulaşmadığı berrak ve hayırlı bir cuma dilerim iyi niyetler okuyan herkese…

Hazret-i Şems’i, konuşup nasihat etmesi için bir meclise davet etmişler. Hazret, meclise girer girmez, kapı eşiğine oturmuş. Kendisini baş köşeye davet edenlere de şu cevabı vermiş: 

  “ Adam adamsa oturduğu her yer köşe olur ona! Adam adam değilse, köşe bile eşik olur ona!”