Güzel bir hafta başında tüm dostları Allah’ın selamıyla selamlıyorum. Muhabbete girerken muhatabımın hal ve hatır faslında “Hep aynı bildiğin gibi.” demesi beni biraz gıcık eder. Öyle ya aradan zaman geçmiş hayatında hiçbir değişiklik olmadı mı? Ne bileyim sokakta yürürken yaşlı bir Alman laf atmıştır, market kasasında bozukluk vermeye çalışınca tipik Alman hareketi olan baş sallama ve “cık cık” seslerine muhatap olmuşsundur, yine memleketten kimse aramamıştır da hep sen arıyorsundur canın sıkılmıştır, bir şeyler olmuştur kardeşim. Aç işte şu sohbeti…söyleyecek hiçbir şeyin yok mu? Hiç değilse “ Geçen gün kanalın birin de…” diye lafa başla sen, gerisi elbette gelir. Tv kanalları çöplüğe dönmüş, ahlak namus paramparça desen bile ooo bunun üzerine 2 saat muhabbet olur.
Canım sıkıldı sesli düşünmem yetmedi bunları bloğa mı yazıyorum ne? Olsun blog ya bazen dertleşiyoruz ucundan kıyısından. Genellikle toplumsal mevzular da oluyor bu serzenişlerim malum kova insanıyım ve “Çekilin dünyayı kurtarmaya geldim.”:)) Şaka bir yana son zamanlarda yine aklıma yer eden konu geçen cuma yazdığım cuma yazısında işlediğim tv. Arsızlığı ve ayarsızlığı konusu. Ama gerçekten bu durumda tepkisiz kalmanın nasıl bir şey olduğunu tahayyül bile edemiyorum. Zira insan “Bu gidiş neye varır, sonu ne olacak, yani toplumda ahlak haya kuralları topyekun bitti diyelim de sonrasında ne olur?” diye hiçbir soruya muhatap hissetmez mi kendini? Nasıl bir baba kız çocuğuyla oturup kim kimin karısı belli olmayan, gülünç olsun diye batı kanallarının izinden giden eksik akıl komedyenlerin belden aşağı vurduğu program müsveddelerini ve dizicikleri izleyebilir? Ne zamandır bizim toplumumuzda af edersiniz gaz çıkarmak gibi utanılası durumlar gülünç oldu? Bakmıyorum, ama denk geldiğinde inanın dünyanın bu halini görüp de depresyona girmemek için hemen kanal değiştiriyorum. “İstemeyen kanal değiştirsin!” aymazlığı da midemi bulandırıyor artık. Ben değiştiririm de, ya değiştirmeyen ana babanın evladı ne olacak? O ana baba zaten epey bir şeyleri kaybetmiş olmalı ki, evladını ateşten, hayasızlık çukurundan korumuyor. Ahh… balık baştan kokuyor, kokuyu alan yok muuuu?…
Aaa ben yemek tarifi verecektim! Yani tatlı tarifi… Tarifim eski tadı yeni, şu an dolabımda beni bekliyor. Aslında şeker parenin kakaolusu olup da yeni isim verilerek ıslak kurabiye adını alan nefis bir tatlı. Tatlının yapılışında bir konudan bahsetmek istiyorum: Eğer daha şekerli ve yumuşak seviyorsanız tatlının şerbetini sıcak kurabiyelerin üzerine dökün ve çekmesini bekleyin. Yok benim gibi daha az şekerli vakur duruşlu kurabiye isterseniz sıcak kurabiyeleri çatalla şerbetin içine atıp 20-30 saniye bekletip çıkarın.
- 125 g tereyağ
- 1 yumurta
- 1/2 bardak şeker
- 1 paket vanilya
- 1/2 paket kabartma tozu
- 2 kaşık kakao
- Yumusak bir kurabiye kivamina gelen kadar un
Şurubu için:
- 1,5 bardak süt veya su
- 1 bardak şeker
- Üzeri için bir kase hindistan cevizi
YAPILIŞI:
- Önce şeker ve süt bir iki tasimkaynatılır, soğumaya bırakılır.
- Yumurta, şeker çırpılıp tereyağ eklenir ve iyice bir birine yedirilir.
- Vanilya, kabartma tozu ve un ilavesiyle ele yapışmayan bir hamur yoğurulur.
- Ceviz büyüklüğünde parçalar koparılıp yuvarlak şekil verilir 175° de 30 dakika pişirilir.
- Fırından çıkan kurabiyeler şurubun içine atılıp 20-30 saniye bekletilip çıkarılır.
- Ilınan kurabiyelerin altından tutulup üst tarafları tekrar şuruba batırılır ve hindistan cevizine bulanır.