Fırında Patatesli Köfte

Allah’ın selamı hepimizin üzerine olsun.

Ben et köfteleri konusunda biraz özürlü sayılırım. Antepli olmamdan dolayı mangal kültürünü ciğerlerine çekmiş biri olarak köfte mangalda olmuyorsa benim için çok da bir anlamı olmaz. Ama bunu eşime nasıl anlatayım ki? Adam doğal olarak köfte yemek ister. İnegöl köftesiyle tanışana kadar hiç köfte yapmazdım. Hep aynı köfteyi yemek te bir yere kadar olunca- bulduk da bunuyoruz- ben de yerleşmiş patates köfte katarına katıldım. Siz fırında  köfte deyin, patatesli köfte deyin ismi değişir ama köfte ve patatesin uyumu hep bildiğimiz gibi.

Ribbet collage

Köfte malzemeleri:

  • Yarım kg az az yağlı kıyma
  • 1 baş ince kıyılmış soğan
  • 2 diş kıyılmış sarımsak
  • 2 dilim kadar bayat ekmek
  • Biraz kıyılmış maydanoz
  • Karabiber, pul biber, tuz

Diğer malzemeler:

  • 4-5 orta boy patates
  • 1-2 tatlı kaşığı karışık salça
  • 1 tatlı kaşığı tereyağı
  • Tuz, karabiber

Hazırlanışı:

Patatesleri soyup yıkadıktan sonra elma dilimi gibi dilimleyin. Tuz ve salça, erimiş tereyağıyla patatesler kıpkırmızı olana kadar karıştırın. Fırın tepsisine yayın.

Fırını 180 dereceye ayarlayın.

Köfte malzemelerini karıştırın, ekmeği suya batırıp ufalayın ve baharatlarıyla köfteyi yoğurun.

Bildiğiniz gibi köfteler hazırlayın, hazırlarken ellerinizi suya batırarak işlemi kolaylaştırın. Köfteleri patateslerin üzerine dizin.

Kalan 1 tatlı kaşığı salçayı karabiber ve yarım bardak suyla iyice özdeşleştirin ve tepsideki köftelerin üzerine dökün.

Fırına koyun ve patatesler yumuşayana kadar pişirin. Köfteler kızarınca tersini çevirerek kızartmaya devam edin.

Cuma Yazıları – Osmanlı Efendiliği

Cumamaiz mübarek olsun. Bakın neleri kaybetmişiz:

Osmanlı zamanında Ramazan günlerinde tebdil-i kıyafet ile pek çok zengin, hiç tanımadıkları mahallelerde ki bakkal, manav vs. dükkanlarına gider, onlardan Zimet Defterini çıkarmalarını isterdi.

Baştan, ortadan ve sondan rastgele sahifelerin toplamını yatırıp miktarını ödedikten sonra; “Bu borçları silin. Allah kabul etsin” der kendilerini tanıtmadan giderlerdi. Borcu ödenen, borcunu ödeyip sildiren kişinin kim olduğunu bilmezdi..

Gizli verilen nafile sadakadan yetmiş kat daha sevap olduğunu bilen kişiler, yardımlarını gizli yapmaya gayret ederlerdi.

Pirinçli Ispanak Sapı

Tüm takipçilerimi selamların en üstünü olan Allah’ın selamı ile selamlıyorum. Biz otobur hanımlar nerede yeşil içerikli tabaklar görsek ağzımızın suyu akar.:) Bunu kendimden yakinen biliyorum. Hatta bunu bilen komşularım bile artık ellerine ot geçince beni düşünüyorlar sağolsunlar. İlk kez aldığım ıspanağın yemek yapacak kadar çok sapı çıkınca benim gözlerim parladı. Bir çoğunuz biliyordur ama her zaman bilmeyenleri düşünerek tarif etmek gerek. Aynı tarifi bulgurla da hazırlayabilirsiniz.

GEDSC DIGITAL CAMERA

Malzemeler:

  • Bir büyük kase ıspanak sapı
  • 1 baş soğan
  • Yarım bardak kadar pirinç
  • 1 tatlı kaşığı kadar karışık salça
  • Zeytinyağı
  • Tuz, karabiber, pul biber
  • Üzeri için sarımsaklı veya sarımsaksız yoğurt

Yapılışı:

Ispanak saplarını güzelce temizleyip yarım parmak uzunluğunda doğrayın ve soğanları yemeklik kıyın.

Soğanı yağda yumuşayana kadar kavurup salçayı ekleyin. Bir süre de salçayla kavurup ıspanak saplarını ekleyip yine bir süre kavurun.

Yıkanmış pirinç ve üzerini geçecek kadar su ve baharatlarıyla pirinçler açılana kadar pişirip ocaktan alın. Sıcak olarak yoğurtla servis yapın.

Afiyet olsun.

Cuma Yazıları – “Ruhunuza Fatiha Okuyun..!”

Hepimizin cuması mübarek olsun.

Yıllar önce köyün birine bir imam görevlendirilmişti. Gençti ve yeni evliydi. Gayretli ve çalışkandı. İnsanları namazla buluşturmak için çaba sarf eden samimi bir insandı.

Fakat ne kadar çabalasa da köyün erkeklerini, camiye cemaate çekmeyi başaramamıştı. Belki de yazın yoğun dönemi olduğu için cuma haricinde insanlar gitmiyordu.

Kapı kapı dolaştı, olmadı. İslerinde yardımcı olmayı teklif etti, olmadı. Namazın hikmetlerinden bahsetti, yine olmadı…

Bir sabah köy, sala sesiyle uyandı. Herkes merakla kimin öldüğünü soruyor, ama kimse bilmiyordu. Tarlaya , bağa, bahçeye gitmeye hazırlanan köylü, soluğu camide aldı. Herkes imamın salayı bitirip çıkmasını bekliyordu.

Nihayet imam gözüktü. Biri atıldı hemen:

-Hoca kim öldü Allah aşkına? Kimsenin haberi yok, ismini de söylemedin…

O zamana kadar cemaati kapıda göremeyen imam, öfkeyle bağırdı.

Kim olacak? Sizin ruhunuz ölmüş, onun için okudum salayı…Şayet ölmemiş olsaydı, dört aydır buradaydım, sabah namazına bir tek Allah’ın kulu gelip te saf durmadı. Ruhunuza Fatiha okuyun , ruhunuza!  Kimseye bakmadan geçti gitti. Herkes şaşkınlıkla birbirine bakıyordu.

Köy halkı bu olaydan sonra çok etkilendi. Sabah namazına da, diğer vakit namazlarına da devam edenler yavaş yavaş çoğaldı.

Fındıklı Brovni (Browni)

Allah’ın selamı tüm inananların üzerine olsun. Arkada sevdiğim bir hocaefendinin sohbeti, önümde bu nefis browni… Ne güzel bir gün! Kendimce günlük bir sohbet dinleme kararı aldım ve bu beni çok mutlu ediyor. İnsan hem ruh hem bedenden ibaret olduğundan hem ruuhumu hem bedenimi doyurmam gerek. Tabi ruhu doyurma işini Kur’an tilavetleri ve eğitici ve öğretici sohbetler  karşılıyor. Benim gibi çikolata severlerin nefsini de bu güzel tatlı gibi gıdalar doyruyor çok şükür. Aslında bu şükür içinde bulunduğumuz bütün nimetler için…

Ben oldum oluşu keklerden pek hazzetmem. İçinde dışında beni çezbedecek çikolata, krema vs olmadıkça normal bir kek ne pişirdim, ne de yemeyi tercih ediyorum. Ama kekin içine acı çikolata koyunce o kek olmaktan çıkıp nefis bir tatlıya dönüşüyor. Epey zamandır damağımın aradığı tat. Kıvamı içine konulan çikolatadan ve konulmayan kabartma tozundan dolayı kek gibi değil. Dokusu daha tok ama taadı gerçekten çok nefis. Bu açıklamalarım daha önce denemeyenler için, deneyenler elbette nasıl olduğunu bilirler.

Tariflerimde ölçüleri kolay uygulanacak şekilde vermeye çalışıyorum ama pasta, kurabiye türlerinde bu biraz zor oluyor. Çünkü malzeme tartılı kullanılıyor. Bu tür tatlılara merakınız varsa, bir mutfak tartısı edinmeniz çok iyi olur.

GEDSC DIGITAL CAMERA

Malzemeler:

  • 4 yumurta
  • 125 gr tereyağı
  • 180 gr acı çikolata
  • 165 gr. şeker
  • 150 gr un
  • Yarım bardak yoğurt
  • Yarım bardak iri kırılmış fındık
  • 1 vanilya

Yapılışı:

  • Fırını 170 derecede ısıtmaya bırakın.
  • Tereyağı, çikolatayı uygun bir kapta eritip içine şekeri ekleyip iyice çırpın.
  • Yoğurt, yumurta ve vanilyayı ekleyip çırpmaya devam edin. (Ben karıştırıcı kullanmadan çırpma teliyle elimde çıptım.)
  • Sıvı malzemelerden sonra unu yavaş yavaş ilave edip çırparak malzemeyi bütünleştirin.
  • Malzemeyi yağlanmış olan 20 x 30 cm çapında bir tepsiye dökün.
  • Sıcak fırında 15-20 dakika pişirin. Benim fırının harareti biraz fazla olduğundan bu sürede pişti. Siz kürdan batırarak deneyin, kürdan temiz çıkarsa pişmiştir.

Afiyet olsun.

Cuma Yazıları – Osmanlı İnsanı Cahil miydi ?

İlkokula başlama yaşı meselesi çok tartışıldı. Hâlâ da tartışılıyor. İş bu noktada kalsa yine susacağım, çünkü eğitim meselesine vakıf pek çok uzman var ülkemizde. Fakat hem bu, hem de harf inkılâbı bahanesiyle Osmanlı’ya saldırılmaya kalkışılması ve Osmanlı’da yaygın eğitim olmadığı, zaten Osmanlı alfabesinin okuma-yazmayı zorlaştırdığı, dolayısıyla Osmanlı insanının cehalete mahkûm bulunduğu şeklinde yalan yanlış şeyler söylenmesi, hakikat namına ortaya çıkmayı gerektirdi.

Önce, “beş yaşında çocuk eğitimden ne anlar?” diyenlere bir hatırlatma yapayım: Osmanlı’da ilkokula başlama yaşı dört ilâ altıdır. Bu zamana kadar çocuk ruhen eğitime hazırlanır, okula başlama günü geldiğinde de merasimle evinden alınır, bütün öğrencilerle, velilerle birlikte şarkılar, marşlar eşliğinde okula gidilirdi… Buna “Âmin Alayı” denirdi.

İlkokul süresi dört yıldı. İlköğretim fakir çocuklara ücretsiz (artı iki öğün yemek, elbise ve cep harçlığı), varlıklı ailelerin çocuklarına ücretliydi. Genel bir eğitim programı elbette ki vardı, ama her okul istediği konulara ağırlık vermekte özgürdü. Kimi musikiye, kimi lisana, kimi sanata, kimi din bilgilerine ağırlık verir, okullar vakıflar tarafından açıldığı için müfredat, vakıf sahipleri tarafından belirlenirdi. Meselâ, bizim Feridun Bey olarak tanıdığımız edebiyatçımız Ahmed Feridun Paşa, vakfettiği “Muallim-hâne-i Sübyan”da (ilkokul) Türkçe, Arapça ve Farsça öğretilmesini şart koşmuştu.

Kabiliyetler ilkokullarda belirlenir, çocuklar buna göre eğitilirdi. Musikiye kabiliyeti olanlar musiki konusunda, hat sanatına yatkın olanlar hattatlığa yönlendirilir, ağırlıklı olarak bu derslerle ilgilenmesi sağlanırdı. Meşhur bestekârlarımız Hamamizade İsmail Dede Efendi ile Hacı Arif Bey böyle bir okulda keşfedilmiştir.

Çocuklar, bize telkin edildiği gibi “cahil adam”lar tarafından eğitilmez, iyi yetişmiş bilge hocalar tarafından yetiştirilirdi. Bunu ben söylemiyorum, Hellert söylüyor:

“İlkokul öğretmenleri umumiyetle iyi yetişmiştir. İstanbul, dünyanın bütün başkentlerinden daha fazla eğitim ve öğretim kurumlarına sahiptir.”

Kanuni Sultan Süleyman zamanında Osmanlı Devleti’ni gezen Fransız gezginlerden Belon şöyle diyor:

“Her köyde mutlaka bir mektep vardır ve yalnız erkek çocuklar değil, kızlar da okumaktadır.”

17. yüzyıl ortalarında İstanbul’da 2.000 civarında, Amasya’da 200, Erzurum’da 110 sübyan mektebi (ilkokul) vardı. Bu sayıları şehirlerin o zamanki nüfusuna orantılarsanız, Osmanlı Devleti’ndeki okullaşmanın ne kadar yaygın olduğunu görürsünüz… O kadar ki, Türkiye Cumhuriyeti, okullaşma ve eğitimdeki çocuk sayısı bakımından Sultan II. Abdülhamid dönemine ancak 1950’lerde ulaşabilmiştir. Hal böyle iken, “Osmanlı insanı eğitimizdi, cahildi, okul yoktu, okur-yazar sayısı azdı” gibi ifadelerin, Cumhuriyet sonrasında başlatılan “kara propaganda”nın parçası olmaktan öte bir anlam ifade etmediği görülecektir. Zaten halkının ekseriyeti “cahil” olan bir milletin o kadar uzun süre zirvede kalması şöyle dursun, hatta yaşaması bile mümkün değildir.

Dünyanın ilk “Kamu Yönetimi Okulu” sayılan Enderun ile ilk “Yatılı Kız Mektebi” harem bir Osmanlı buluşudur (Abbasilerde, Emevilerde ve Selçuklularda da harem olmakla birlikte, bunlar mahiyet itibariyle Osmanlı hareminden farklıdır). Amerikalı uzman Leslie Peirce, harem hakkında arşiv belgelerine dayanarak on yılda hazırladığı doktora tezinde, “Hanedan ailesi üyeleri için harem bir ikametgâhtı, Sultan ailesinin hizmetkârları (cariyeler) için ise bir eğitim kurumu diye tarif olunabilir” diyor.

Amerikalı ünlü eğitimci Andreas Kazamias’ın “Platon’un ‘İdealimdeki okul’ dediği okul Enderun’dur” derken, Lewis Terman (Stanford-Binet adlı zekâ testini bulan kişi), “Öğrencilerin zekâ seviyesini ölçmek için ilk defa test sistemi Enderun’da uygulanmıştır” diyor.

Malum: Yabancılar söyleyince “bilim”, biz söyleyince “övgü” oluyor.

YAVUZ BAHADIROĞLU

Ispanaklı Göbü (Pişi)

Tüm takipçilerime hayırlı vakitler diliyorum. Okulların tatil olmasından sebep, kısa bir süre de olsa okula gidip gelmelerimiz bitti. Şimdilik ev içinde kös kös oturma talimleri yapıyoruz. Bu da güzel rabbim bundan geri koymasın.

Yine  yeni tarifler denemeye başlamanın verdiği sevinçle fotoğraf makinemle barıştık. Aylardır dolabın içinde bana bakıp duruyordu.  Bu günkü tarifim ıspanaklı göbü ya da ıspanaklı pişi olarak bilinen  yöresel bir yemek. Sanıyorum ki, Çankırı ve civarlarında yapılıyor. Daha önce ıspanak ve kıymayı böreklerde hiç denenmemiştim, zira ıspanağa peyniri yakıştıranlardanım. Ama çocuklarım da dahil hepimizin çok çok hoşuna gitti. Denemek isteyenlere kesinlikle tavsiye ederim.

GEDSC DIGITAL CAMERA

Hamur malzemeleri:

  • 4 bardak un
  • Yarım yaş veya 1 tatlı kaşığı kuru maya
  • Tuz, su

İç malzemeleri:

  • 250 gr orta yağlı kıyma
  • 250 gr kıyılmış ıspanak (Bir büyük kase kadar)
  • 2 baş kuru soğan
  • Tuz, karabiber, pul biber
  • Kızartmak için yağ

Yapılışı:

Önce hamuru yoğurup mayalanması için ağzı kapalı beklemeye bırakın.

Kıymayı bir tencerede kavurmaya başlayın. Kıymanın rengi dönünce kıyılmış soğanları katıp kavurmaya devam edin. Soğanlar biraz yumuşayınca kırmızı biberi serpip üzerine kıyılmış ıspanağı dökün. Ispanak solana kadar çevirip ocaktan alın. Baharatlarını ekleyip soğutun.

Hamurdan İri ceviz büyüklüğünde bezeler hazırlayın ve üzerlerini kapatın. Bezelerin her birini kahve tabağı büyüklüğünde açın ve 1 tatlı kaşığından fazla olacak kadar iç koyun. Poğaça katlar gibi katlayıp kenarlarını tabak yardımıyla kesin. Hazırladığınız börekleri bir bez üzerinde biriktirip hepsi bitince orta ateşte yağ içinde kızartın.

Afiyet olsun.